Mudanya’ya ilk defa, 16 yıl önce gelmiştim. Güzelyalı’da iki gün kalıp geri döndüm. Aklımda kalan güzelliği, yeşil doğası ve masmavi denizi olmuştu. Temmuz ayında, yani 4 ay önce Mudanya düştü aklıma. 16 yıl önce bir kez gelip gördüğüm yeri özlemiş olamazdım fakat orada beni çeken bir şeyler vardı sanki. Aileme, Mudanya’ya taşınmak istediğimi, oradan iş bakacağımı söyledim. Onayladılar ve okul öncesi öğretmeni olmam hasebiyle anaokullarına başvuru yaptım.
Bir okuldan olumlu yanıt gelince atladım, geldim. Girişte, tepeden görünen Marmara Denizi manzarasından gözlerimi alamadım. Geçen yıl Ege’de yaşamıştım ama Bursa’m Marmara’m bambaşkaydı. Ne de olsa memleketti..
31 Ağustos’ta Mudanya’ya taşındım ve o gün bu gündür fırsat buldukça karış karış geziyorum, fotoğraf çekiyorum ve her seferinde de hayranlığım bir kat daha artıyor. Tarihi bir önemi olduğunu biliyordum lakin bu kadar geniş bir tarihi dokuya sahip olduğunu bilmiyordum. Şaşkınlık içerisinde hem dolaşıp hem bakınırken eve geldiğimde başımın döndüğünü fark ediyorum. Hatta kimi zaman ayağım takıldı, düşme tehlikesi bile geçirdim.
Bazı sokaklarda dolaşırken Osmanlı döneminin içine dalıyorum, bazılarında ise sanki Rum esintileri ile karşılaşıyorum. Kimi pencereden ud sesi duyacak gibi olurken, kimilerinden ise mandolin tınıları gelecek gibi oluyor sanki. Evlerin kenarlarında, sokak aralarında açan, birbirine dolanan rengârenk çiçekler ise o tarihi atmosferin içine bambaşka bir ahenk katıyor. Tek tek hepsini fotoğraflayıp sosyal medyada paylaştığımda ise büyük bir ilgiyle karşılaşıyorum.
Her şehrin olduğu gibi Mudanya’nın da antik bir adı vardır mutlaka düşüncesiyle, ismin etimolojik kökenini araştırdım. M.Ö. 4. Yüzyılda ‘Montania’ olan şehrin adı, zamanla ‘Mudanya’ ya dönüşmüş. Şehirleşmenin ve kalabalığın son sürat artış göstermesine karşılık tarihi dokunun korunmuş olması beni ayrıca mutlu etti.
Kim bilir! Beni buraya çeken belki de çok sevdiğim, ahşap kokulu geçmişimizdi. Bunun yanında kısa sürece birçok güzel, değerli insanla tanışmış olmanın mutluluğunu da yaşamaktayım. Denizde yakamoz ve gurup manzaraları yakalayamasam da, martıların neşeli uçuşları, çığlıklarının dalga sesleriyle karışmasının keyfi bambaşka.. Ufukta İstanbul feribotu göründüğünde, 2 yıldır hasretini çektiğim o kadim şehre elbet bir gün yine gideceğimin umudunu taşıyarak seyre dalıyorum.
Daha gezip göreceğim ve hayrete düşeceğim çok yer var biliyorum. Mudanya.. Seni seviyorum…
Çok güzel bir yazıydı Neşe hanım okurken sanki bende sizinle dolaştım baştan başa, yüreğinize emeğinize sağlık kaleminiz daim olsun..
Uzun yıllar Mudanyanın tadını çıkarın inşallah..
Sevgilerimle
Çok teşekkür ediyorum Zekiye Hanım, çok naziksiniz.
Sevgiler..