Fransızca: Amour, İngilizce: Love, Almanca: Liebe, İtalyanca: Amore ve Türkçe: Aşk… Birçok dilde farklı şekillerde telaffuz edilen aşkın manası nedir peki? Gelin hep beraber aşka bir göz atalım.
Her ne kadar farklı dillerde yazılıp söylense de tek bir anlamda bütünleşmiş bir sırdır aşk. İçerisinde derin manalar yüklü olan bir derya gizlidir.
Tasavvuf ehline göre derin bir arzu ve özlem duyma halinin adıdır aşk. Arapça asıllı olan bu kelime bir kimsenin kendisini tamamen sevdiğine adayıp ona aşırı şekilde düşkün olmasıdır. Mana olarak sarmaşık (aşeka) anlamına da gelir. Tıpkı sarmaşığın bir ağacın bütün gövdesini sarıp sarmalayarak onun bütün suyunu çekmesi gibi, aşka düşen kişi de sararıp solar… Aşk, yoğun bir bağlanma halidir. Peki kime duyulur bu yoğun sevgi? Kimin aşkından sararıp solarız? Kim derinden bir arzu ve özlemle sevilir? Kime gerçekten âşık olur insan? Evet, tahmin edildiği üzere bu hakiki aşk, Allah’a duyulan aşktır. Bu noktada aşk beşeri ve hakiki olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İlahi aşk hakiki, beşeri aşk ise mecazidir. Tasavvuf, hakiki aşka ulaşmak için izlenen bir yoldur. Bizi hakiki aşka götüren her şey, tasavvuf yolunda ilerlememizi sağlar. Örnek verecek olursak bir merdiven düşünelim. Bu merdivenin en alt basamağı beşeri aşktır. En alt basamaktan basamak basamak yukarıya çıktığımızda, her adımda Allah’a daha fazla yakınlaşarak en üst basamağa geldiğimizde hakiki aşkı bulmuş oluruz.
Batı kültüründe tasavvuf, kâinatın sırlarını bilmek demektir. Bir görüşe göre tasavvufi hayat tarzını benimseyen kişiye mutasavvıf denilmektedir. Mutasavvıf, tasavvuf yolu ile Allah’a yakınlaşmaya çalışmaktadır. Sufi ise tasavvuf yolu ile Allah’a çoktan yakınlaşmış olan kimsedir. Bir başka görüşe göre ise mutasavvıf ve sufi arasında bir fark yoktur. Her ikisi de tasavvuf yolunu benimseyerek Allah’a çoktan yakınlaşmış olan kimselerdir. En bilinen mutasavvıflardan bazıları; Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-i Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Yunus Emre, Mevlana Celaleddin Rumi’dir. Hakiki aşka ulaşma çabasında olan mutasavvıf, tasavvuf yolunu izlerken mecazi olarak acı çeker. Çünkü bu yolda nefsinden arınma çabası içerisine girer. Az yemek yer, az uyur ve az konuşur. Sürekli bir ibadet halindedir. Nitekim insan, aciz bir kuldur. Cefa çekmeden içindeki cevheri kati suretle bulamaz. Cevher, içindeki ateşin har alıp açığa çıkmasıdır. Ne diyor Mevlana Celaleddin Rumi: “Hamdım, piştim, yandım.” Dünyevi tüm arzularından arınan mutasavvıf, uhrevi bir boyuta erişmiş olur. Bizi ebedi aşka götüren her şey, tasavvuf yolunda ilerlememizi sağlar.
Aşk, sevgide ölçüyü aşmak demek olduğu için Allah’ın kuluna olan sevgisine biz aşk diyemeyiz. Çünkü Allah, sevgide ölçüyü aşmaz. Her kulunu eşit sever. Bakara Suresi 2/165. ayette “İman edenler Allah’ı şiddetle severler” buyrulur. Aşk halinde âşık ve maşuk vardır. Âşık ve maşuk birbirlerini buldukları vakit bir cevher olarak zuhur eder aşk. Tüm kâinat hayran kalır aşka… Hakiki aşkı bulmuş olan kimseye ne mutlu…
Bir hayvana, bir bitkiye, bir nesneye aşık olabilir insan. Yeter ki içinde sevgi olsun. Sevmek en güzel şey. Aşkların en güzeli elbette ki ebedi aşktır. Bu güzel yazı için teşekkürler dostum 🙏🏻