1980 – 1982 Florya / İstanbul
1982- 2003 Şişhane, Tepebaşı / İstanbul
2003 – 2020 Suadiye, Kadıköy / İstanbul
2020- 2021 İzmit / Kocaeli
2021 – 2023 Eyüp / İstanbul
Kasım 2023’ten bu yana in a galaxy far, far away*
Şaka bir yana İstanbul’dan taşınalı 7 ay oluyor. İş hayatımda İtalya Perugia Üniversitesi’nde personel değişim programında çalıştığım zamanı ve Kırklareli’nde Atatürk Toprak, Su ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü’nde meteoroloji yüksek mühendisi olarak görev aldığım kısa süreyi saymazsak doğma büyüme ortalama bir İstanbullu olarak, işimden olmadan bu megapolden temelli çıkma olasılığımın oldukça düşük olduğuna inanıyordum.
O veya bu sebepten çoğu insanın hayali olan İstanbul’a taşınmak günümüzde beyaz yakalının İstanbul’dan taşınma hevesine dönüştü. Köyden İndim Şehire filminde harika işlenmiş taşı toprağı altın İstanbul’umuza akın, yeri geldi “Hadi gel köyümüze geri dönelim” türküleriyle ters akıma çevrilmeye çalışıldı.
Gel zaman git zaman zihnimde her nasılsa ömrümün geri kalanını İstanbul’da yaşamayacağıma dair bir vizyon hep vardı. Bir sıkışmışlık hissiyle koca kent bana dar geliyordu nedense. Kalabalıklar arasındaki yalnızlıklardan, keşmekeşten, hava ve gürültü kirliliğinden ve bunun gibi kentsel sorunlardan bahsetmeyeceğim. Çünkü ben İstanbul’u her zaman Levent Yüksel’in İstanbul’undaki şekliyle anacağım. Sezen Aksu’dan Şinanay’ı her duyduğumda vapurda çay içtiğim vakitler aklıma gelecek. “Şimdi İstanbul’da olmak vardı…” şarkısında bir parça nostaljiye kapılıp melankolik hissedeceğim. Tabi ki sık sık da ailemi ziyaret etmek için bu şehre döneceğim.
Öte yandan herkesin hayatta bir nevi izole olma, inzivaya çekilme, uzaklaşma gibi deneyimleri yaşaması gerektiğine inanıyorum. Kendine ve hayata başka bir gözle bakmak, yaşamı farklı bir alanda şekillendirmek, farklı çevrelere girmek, yeni rutinler ve deneyimler edinmek…
Kimi insan vardır semtinden dışarı çıkmaz ve bunda garipsenecek bir şey yoktur kanımca. Kimi insan da vardır dünyayı dolaşır yine de kabına sığamaz. Bu da yine aynı derecede anlaşılabilir bence. Bazen de insan yaşamında bir değişiklik ister. Yeni bir başlangıca, taze bir soluğa ihtiyaç duyar. O aşamada ne yaşadığını anlamlandırmak zor gelebilir.
İşte bu yazımın amacına gelirsek size iki kitap önermek istiyorum aslında. Çünkü bu iki kitap “Bir kitap okudum hayatım değişti” tarzında kitaplardan değil. “Dünya nasıl bir yer? Hayatın anlamı nedir?” gibi soruların yanıtlarını da vermiyorlar. Sihirli formülleri yok. Ama önemli birkaç şeye yanıt veriyorlar: Ben yaratıcı bir insan mıyım? Öyleysem tüm bu günlük koşuşturmacanın içinde yaratım sürecim için kendime nasıl alan açabilirim? Önemli eserlerin yaratıcıları bunu nasıl yapmış?
Kitaplar Mason Currey’e ait. Birincisi Günlük Ritüeller & Büyük Eserlerin Yaratıcıları Nasıl Çalışır? ve ikincisi Günlük Ritüeller & Yaratıcı Kadınlar Nasıl Çalışıyor?
Yürümenin Felsefesi, Filozofların Karnı gibi kitapları duymuş veya okumuş olanlarınız için yukarıda sözünü ettiğim iki kitap da oldukça ufuk açıcı, keyifle okunan, ilham verici eserler diyebilirim. Şimdi burada kitapların içeriklerini yazmak günümüzün internet dünyasının bilgi ve kaynak bolluğunda abesle iştigal olacağı için bu zevkli görevi size bırakıyorum 🙂
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul…
*uzak bir galakside