Bu yazımın belli bir teması yok fakat belli konulara temas etme hedefi var. Son zamanlarda çokça karşıma çıkan ve beni düşündüren ufak tefek, belki önemsiz kimi zaman da saçma meselelere parmak basmak istiyorum.
Mesela şunu sormakla başlayayım. Instagram’da sabah dörtte kalkıp evini silip süpürdükten ve sabah egzersizini yaptıktan sonra kişisel bakımı ardından sağlıklı yiyeceklerini hazırlayıp işe gitmek üzere çıkan influencer arkadaşların nasıl oluyor da milyonlarca takipçisi oluyor? Bu takipçi milyonlar, evini reklam amacıyla sponsorların verdiği son model cihazlarla donatan influencer’ların 9-5 mesaisine sabah 4’te başlayarak nasıl konsantre olduğunu sorgulamıyor mu? Tabi bu fenomenlerin bir 9-5 mesaisi varsa. 🙂
Bu arada sabah erken kalkmak, güne erken başlamak, çalışkan ve üretken bir hayat sürmekle ilgili hiçbir sorunum yok. Öte yandan kurgusal bir yaşamın sürdürülebilir bir standartmış gibi sunulmasına karşıyım.
Gelelim eleştiri meselesine. Youtube kanalı açan açana. Bunda bir problem yok. Fakat hadsizlik had safhada. Önüne gelen mesnetsiz eleştirilerle zaten bir elin parmakları kadar kalmış kaliteli yapımları, iyi yönetmenleri, üretken sanatçıları yerin dibine sokuyor. Henüz yirmili yaşlarındaki film eleştirmenleri (!) sektörde onların yaşı kadar film çekmiş yönetmenlere burun kıvırıyor. Onlarla alay ediyor.
Film demişken Hollywood yapımı formülasyon komedi filmleri taklidi cıvık, bol küfürlü, mizahtan nasibini almamış yerli komedilere ne demeli? Bu filmlerin çoğu da maalesef zekâ barındırmıyor. Güldürmek bir yana bu saçmalık da neyin nesi dedirtiyor. İnsanın aklıyla alay ediyor. Bilinçli sinema izleyicisini sinirlendiriyor. Ahbap çavuş ilişkileriyle hatır gönül ile olumlu film eleştirileri sipariş edildiğini zaten biliyorum da bu filmlerin neden halen gişe yaptığını anlayamıyorum.
“Ben iflah olmaz bir başak burcuyum” , “sahnede olmayı seven bir aslanım” gibi cümlelerle başlayan TV şovları, “eltimin bacanağının kayınçosu şunu dedi” haykırışlarıyla dolu gündüz kuşağı programları, on adımda on iki adım karikatürü misali insanları motive edeyim derken yanlış yollara sevk eden bilmişlikler…
Toplu taşıma beklerken sıraya riayet etmeme, otobüse, metroya binerken boş koltuk kapma yarışında önüne geleni itip kakma, ATM kuyruğunda sabırsızlık, banka gişesinde “çok kısa bir şey soracaktım” diyerek sıraya kaynak yapmaya çalışma, yürüyen merdiven sırasında yarın yokmuşçasına kalabalıkları yarma ve daha pek çok şey…Gerçekten merak ediyorum. Sabah evden çıkarken aile bireylerine kahvaltı hazırlayan, sevgi dolu Allahaısmarladık diyen ve ekmeğinin peşinde yollara düşen yüzbinler şehir hayatının acımasız kalabalıklarında yutulmamak için mi yarın yokmuşçasına duyarsızlaşıyor?
Çok güzel bir yazı olmuş tebrikler ✍👏👏👏
çok teşekkür ederim Gülay Hanım 🙂 Çok incesiniz