Yıllardır ilgi ve merakla takip ettiğim Maymunlar Cehennemi serisinin son filmi olan Yeni Krallık nihayet vizyona girdi ve ben de izledim. Bu distopik kurgu film serisi, orijinal seriden bu yana her zaman beni yeniden şaşırtmayı başarıyor.
İlk zamanlar, döneminin çok ötesinde olan makyajlar beni çok etkilemiş olsa da daha sonraki yıllarda üretilen diğer seriler, içerdiği özgün felsefi yaklaşımlar sayesinde hâlâ takdirimi kazanmaya devam ediyor.
İzlediğim son filmde aslında yıllardır bildiğimiz ama farkında olmadığımız bir gerçekle yüzleştim.
Genel olarak, her daim eğer yaşadığımız bu dünyanın bir sonu gelecekse bunu getiren mutlaka biz insanlar olacak diye düşünüyoruz. Filmi izledikten sonra farkına vardığım, apaçık ortada olan bir gerçek var.
Aslında Dünya asla yok olmayacak. Yok olacak olan şey üzerindeki hâkim tür.
Yani insan olmuş, maymun olmuş; çok da bir şey değişmiyor aslında. Gücü eline alan, yaşadığı yerde diğer türleri istemiyor.
Bahsettiğim gücün de en büyük kaynağı gelişen zekâ…
Zekâsını binlerce yıl kullanan insanoğlu, ilk önce hayatta kalmayı hedeflemiş ve ona zararı dokunduğu her şeyi yenmeyi başararak en azından yaşam piramidinin zirvesine çıkmayı başarmıştı.
Her ne kadar haklı gerekçelerle bu yapılmış olsa da artık ona karşı çıkacak kimse kalmadığında bu sefer de kendi türünü hedef almayı seçmesi çok da uzun sürmedi.
Binlerce yıldır süregelen savaşların hepsi, kendini güçlü gören insanların, kendi gibi düşünmeyenleri yanında istememeleri üzerine yapılmıştır.
Zekâsını en iyi kullanan topluluklar, bunu bir ayrıcalık olarak görmüş ve arada sırada huzurun geldiği dönemler olsa da bu toplumlar, öğrendiklerini diğerleri ile paylaşmak yerine onları yok etmeyi meşru saymışlardır.
Şimdi esas acı gerçeği söylemem lazım. Maalesef bu yaklaşım asla değişmeyecek gibi görünüyor. İnsan da olsa, maymun da olsa her zaman içimizdeki o yok etme arzusu, aklımızı kontrol etmeye devam edecek.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve kendinize sorun:
Hangimiz, hayali de olsa, sevmediğimiz bir insan ya da hayvan topluluğunu yok etmeyi düşünmedik?
Tabii, düşünmek ve uygulamak birbirinden çok farklı şeyler; ama unutmamak gerekir ki uygulamaya geçmekteki en büyük engel genelde imkân eksikliğidir. Fırsatımız ya da yetkimiz olsa neler yapabileceğimiz konusunda hiçbirimizin kendine güvenmemesi gerekir.
Öyle görünüyor ki bu şiddet dürtüsü bizim bir parçamız. Ve onu kontrol altına almak çok da mümkün görünmüyor.
İşte bu yüzden üzerindeki her şeyin gelip geçici olduğu dünyamız, sonsuza kadar dönmeye devam edecek.
Bu döngülerin birinde belki birileri, gelecekte icat ettiği resimli kâğıtlar sayesinde satın aldığı ruhlarla kıtalara hükmedecektir.
Her devirde türlü bahanelerle birlikte yaşamak istemediği insanları acımadan, utanmadan haşere gibi öldürecektir.
Ve ardından kahraman bir komutan gibi alkışlar içinde karşılanacaktır.
Kim bilir, belki de yine bu döngülerin birinde köpekler dünyanın hâkimi olacak ve içlerinden bazı insan sever köpekler, iki ayaklı minik dostlarını önce kendilerine süs eşyası yapacak, daha sonra da “Evimi pisletiyor!” “Komşuları rahatsız ediyor!” diyerek ortalara salacaktır.
Sonra da diğer bir köpek grubu, onları sokağa atanları sorgulamadan bu zavallı iki ayaklı insanlar etrafta yaşamaya çalışırken “Toplayın bunları!” “Yok edin gitsin!” diye naralar atacaktır.
Bu gelecek tahminlerim biraz tanıdık gelebilir. Ama üzülecek ne var ki bizlik bir durum yok. Bize bir şey olmaz!
Hem zaten herkes başına geleni hak ediyordur. Öyle değil mi?