Bugün size Christopher Nolan imzasıyla 2020 yılında vizyona giren, oldukça karmaşık senaryosuyla akılları karıştıran bir filmden bahsedeceğim: “Tenet”.
Film, ilk olarak bir opera binasındaki baskınla başlıyor. Protagonist olarak anılan kahramanımız, CIA ajanı olarak gizli bir görev için operaya yapılan baskına katılıyor. Ancak görev sırasında yaşadığı bir aksilik sonucu yakalanıyor ve ölümle burun buruna geliyor. Gözlerini hastanede açtığında ona yeni bir görev veriliyor: Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkmasını önlemek ve bunun için “tenet” olarak bilinen bir anahtar kelimeyi kullanmak. Ancak daha sonra gelecekten gelen ve “evrilmiş” olarak zamanda geriye gönderilen gizemli teknolojik parçalar ve silahlarla tanışan kahramanımız, görevinin ne kadar tehlikeli olduğunu farkına varacaktır. Silahların izini sürdüğünde ise Mumbai’de silah tüccarı olan Priya Singh aracılığıyla uluslararası silah satıcısı olan Andrei Sator’a ulaşır.
Filmin, öncelikle normal zaman ve evrilmiş yani geriye sarılmış zamanda geçtiğini görüyoruz. Filmin kötü karakteri olan silah tüccarı Andrei Sator, dünyanın yok olmasını sağlayacak bir zaman makinesi inşa etmektedir. Ve bunun için de plütonyum kullanmaktadır. Zamanda yolculuk teknolojisini kullanarak bunu elde etmiştir. Bir bakıma daha iyi bir gelecek inşa etmek için geçmişi yok etmeyi planlamaktadır. Burada bilim kurguda popüler bir teori olan “Büyükbaba Paradoksu”na gönderme yapar. Yani geçmişe gidip büyükbabanızı öldürürseniz gelecekte hiç var olmamış olursunuz. Böylece kısır döngüye girersiniz.
Christopher Nolan’ın bu isimleri seçmesi bir tesadüf mü peki? Hayır, tabi ki. Aslında filmde geçen bütün isimler bir palindrom oluşturuyor. Palindrom, tersten okunuşu aynı olan cümle, sözcük ve sayılardır. Filmin iki farklı zaman akışında geçtiğini düşünürsek Nolan’ın her şeyi nasıl ince detaylarla filme işlediğini görebiliriz. Film hakkında detaylar bununla da bitmiyor. Filmde oyuncuların ters yönde hareket ettiği sahneler montaj değilmiş. Ayrıca uçak kazası da gerçekmiş. Nolan’ın zekası ve cesareti ile film daha gerçekçi ve heyecanlı olmuş.
Film biraz karmaşık görünse de birkaç kez izleyerek taşları yerine oturttum diyebilirim. Zaten verilmek istenen mesajı anlamak için birden çok detay var. Özellikle kahramanımıza yardım eden Neil’in kim olduğu konusunda bazı detaylar veriyor. Filmi dikkatle izlersek aslında her şey daha da netleşiyor. Dediğim gibi, ilk izlemede anlam veremediğimiz birçok detay sonradan yapboz parçaları gibi birleşiyor. İşin içinde Christopher Nolan gibi bir yönetmen olunca şaşırtmıyor. Bütün filmlerini severek izlemişimdir. Gerçekten filmin hakkını veriyor. Ben açıkçası çok beğendim ve bilim kurgu aksiyon sevenlerin de seveceğini düşünüyorum. Özellikle yeşil ekran bile kullanılmaması filmin orijinalliğini daha da artırıyor. Oldukça emek harcanmış. Kendine özgü kurgusu ve sahneleriyle aklınızdan kolay kolay çıkmayacak. Şimdiden izleyecek olanlara iyi seyirler diliyorum. Yeniden görüşmek üzere.