Merhaba,
Çocuklar, çocuklarımız… En kıymetlimiz olan çocuklarımız… İki insan evlenir. Bir yuva kurar. Temelde bu hayata karşı ayakta kalma savaşıdır. Yetişkin yaşa gelen kadın ve erkek çeşitli nedenler ile yollarını birleştirebilir. Önlerinde hayat denen bir yol vardır. Önce iki kişi çıkar bu yolculuğa. Sonra üç, dört, beş… kişi olarak devam ederler. Çoğalırlar. Çocukları olur. İnsan olmanın bir döngüsüdür bu yolculuk. Ve evet, en kıymetlilerimizdir çocuklarımız. Onları korur, kollarız. Zarar görmeden, sağlıklı bir şekilde büyüsünler isteriz.
İş lafa geldiği zaman herkes çocuklarının iyiliğini ister. Ya gerçekte… Her insan, her çocuk güvenli bir ortamı hak eder. Öncelikle insan olduğumuz için hayatta kalma yani yaşam hakkımız vardır. Hani insan olmanın gereği olarak. Ya gerçekte? Hayatta kalabiliyor muyuz? Hem kendimiz hem çocuklarımız için yaşam hakkımız var mı? Hem soruyorum sizlere; güven dedik ya hani, o güvenli dediğimiz ortamı sağlayabiliyor muyuz? Hem kendimiz hem çocuklarımız için.
Yaşadığımız dünya öyle bir yer olmuş ki, şaşırıyor insan. Biz kimden koruyacağız çocuklarımızı?
Televizyonda her gün başka bir haber. Maalesef üzülerek izliyoruz her birini. Bilmem hangi şehirde bilmem hangi çocuk… Noktalara sığdırılmış bilmem hangi yitip giden hayat. Biz bu çocukları kimden koruyacağız? Sokakta ne olduğu belirsiz suçlulardan mı? Kurallara uymayan, gaza basıp giden, hayat söndüren trafik canavarlarından mı? Mesleğinin yüz karası olan öğretmenlerden mi? Canımızı koruması gereken polisten mi? Komşulardan, akrabalardan mı? Dededen, amcadan, dayıdan, haladan, teyzeden mi? Kime emanet edeceğiz canlarımızı? Yoksa anneden babadan kardeşten mi koruyacağız en kıymetlimiz, çocuklarımızı?
Ardı arkası kesilmeyen sorular. Düşündükçe insanın kanı donan olaylar. Bir de ceza verirken eli titreyenler var tabi. Ama sıra oraya gelemiyor bir türlü. Nasıl gelsin ki…
Anneler, babalar var çocuklarının katleden. Kulağımda dönen 8 yaş, 6 yaş, iki yaş… Ne çok nokta var hayatımızda. Keşke dediğimiz ne çok nokta. İnsan olmaktan utandığımız. Hadi canım dediğimiz. Bu kadarda olmaz, olamaz dediğimiz.
İşin özü insan olamamışken pek çoğumuz savcı olsun, öğretmen olsun, polis olsun, anne – baba olsun istiyoruz. Biz insanlar bilemiyorum ki nereden geldik nereye gidiyoruz?
Telaffuz etmeye bile dilimizin varmadığı olayalar yaşıyoruz. Ne yazık ki sadece biz değil, çocuklarımız da yaşıyor. Narini, Sılası ve daha niceleri…
Ne denir bilemediğim bir dünya. Nefesimin kesildiği, dilimin dönmediği, kelimelerin yetmediği, aklımın almadığı…
Ne dense ne söylense yetersiz kalacak olan bir dünya bu. Hani sözün bittiği yer. Sağlıcakla kalın diyeceğim ama umarım kalabiliriz.
Dünyayı sevgi kurtaracak diyerek bitirmek istiyorum. Tam da sözlerin kifayetsiz kaldığı, tam da sözlerin bittiği yerdeyken. Sağlıcakla kalın…