Dünyada ve ülkemizde toplumsal yapının yok edilmesi olarak ifade edeceğim özellikle bir konuya değinmek istedim.
Toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden toplumları cinsiyetsizleştirme projesi ile gerçekleştirilmek istenen ve toplumlara belirli argümanlar içinde benimsetmek yoluyla hedeflerine ulaşmak için her şeyi kendilerine mubah gören, dünyayı yöneten azınlığın toplumsal cinsiyetsizlik kimliği projesidir.
Toplumsal cinsiyetsizlik projesini, topluma benimsetmek için belirli argümanlar ve kavramları da ön planda tutarak, bireyleri bu yöne doğru yönlendirmektedirler.
Bireylerin özellikle özgürlük, eşitlik kavramları kullanarak, postmodernizm ve feminist fikir akımları ile de kendilerine büyük bir alan oluşturmaktadırlar.
Bireyler yaratılış gereği iki kimlik üzerinden dünyaya gelirler. Kadın ve erkek kimlikleridir bunlar. Bu iki kimlik birbirine tamamlayan elmanın iki yarısı gibidir diyebiliriz. Bu iki kimliğin yaratılış gereği; fizyolojik, biyolojik ve ruhsal dünyaları da birbirinden farklıdır.
Kadın ve erkeğin kendi yaratışlarına göre toplum içinde hareket edip rollerini icra ederek yaşamalarını sürdürmelerine, toplumsal cinsiyet kavramıyla ifade ederiz. Dünyaya geldikleri ilk andan itibaren erkek çocuklarına, mavi elbiseler giydirilip oyuncak silahlar ve arabalar alınması, kız çocuklarına pembe elbiseler giydirelim bebek oyuncaklar alınması toplumsal cinsiyeti, küçüklükten itibaren bireylere benimseterek ve içselleştirerek toplum içinde yaratılışlarına göre hayatlarına devam etmelerini sağlamaktır.
Bu iki kimliği kabul eden bireyler diğer taraftan da bir yaratıcıya inandığını da kabul ettiklerinin ispatı durumundadır.
Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramının üzerinde durduktan sonra bizim de büyük bir tehlike olarak gördüğümüz cinsiyetsizlik ve toplumsal cinsiyetsizlik kavramına değinelim.
Cinsiyetsizlik kavramı bireyin kadın ya da erkek olarak tanımlanmayı kabul etmemesi reddetmesidir. Cinsiyetsizliği üçüncü bir kimlik olarak benimsemesidir. Biyolojik olarak sahip olduğu kimliğin dışında özgürce hareket edip biyolojik kimliğini yok saymasıdır. Bazen de kendi biyolojik kimliğinin aksine diğer kimlik içerisinde hareket etmesidir.
Özgürlük kavramını kendilerine bir kalkan görevi olarak kullanıp; kadın ve erkek diye bir kimliğin olmadığını, toplumların ve kültürlerin adlandırılması olduğu, gelenekler ve arkaik kültürler ve ataerkil yapılarıyla birlikte dinlerin ortaya çıkarmış olduğunu ifade ederler.
Post modernist düşünce de “doğuştan gelen” ifadeyi şiddetle reddeder. Çünkü doğuştan kadın ve erkek dediğinizde bir yaratıcının da olduğuna inanmak zorunluluğunuz ortaya çıkarmış oluyorsunuz.
Feminist düşüncenin ana temaları da; cinsiyetsizlik veya transeksüelizm (karşı cinsin özellikleri taşıma durumunu) ifade edebiliriz. Fikir akımlarının da cinsiyetsizlik kimliğine görüşlerini de ifade ederek çanak tuttuklarını görmüş oluyoruz.
Cinsiyetsizlik; doğal olanı meydan okuma esasına dayalı olan bir durumdur. Toplumsal barışı değil tam aksine toplumsal felaketi getirmesidir.
Cinsiyetsizlik yolunda yapılan çalışmalara ve eylemlere şöyle bir kaç örnek vererek inceleyelim:
Alışveriş merkezlerinde cinsiyet belirtmeden reyonların birleştirilmesi.
Toplu kullanım alanlarında özellikle büyük alışveriş merkezlerinde WC’lerin ortak kullanıma açılması.
Moda sektörünün özellikle cinsiyetsizlik üzerine tasarım yaparak defileler yapması, cinsiyete dayalı moda kalıplarını yok sayarak (erkeklere pembe giysiler topuklu ayakkabılar kadınlara takım elbise kravat gibi elbiseler) bu tasarımlar sonucunda cinsiyete dayalı tasarımları bir tarafa bırakıp ortadan kaldırıp cinsiyet üstü bir toplumu benimsetmesidir.
Toplumsal cinsiyetsizliğin benimsenmesinde en etkili yollardan biri de sosyal medya diyebiliriz. Özellikle sosyal medyaya giren bireylerin yaş ortalaması 15 civarında. Hedef kitle genç kuşak olunca hedefe ulaşma daha kolay bir yol alıyor. Özellikle sosyal medyada cinsiyet kısmında üçüncü bir kimlik olarak “karışık” ifadesi kullanılarak gençleri cinsiyetsizliğe doğru yönlendirme hedefleniyor.
Sonuç olarak şunu ifade etmek isterim; cinsiyetsiz toplum oluşturmaya çalışan güçler dini inanç sistemini ortadan kaldırıp yaratıcı ile bir savaşa girişmişlerdir. Nesillerin DNA’sı ile oynayıp nesilsiz bir dünya oluşturma gayreti içerisine girmişlerdir. Toplumun yapısına cinsiyetsiz kavramı ile büyük bir dinamit koyarak toplumu ve bireyi yok edip cinsiyetsiz bir dünya kendi hakimiyetleri altında bir sömürü alan elde etmek istemişlerdir.
Bu felaketleri gören büyük devletlerden Rusya ve Çin başta olmak üzere birçok devlet kanunlar çıkararak bunları yasaklama yoluna gitmişlerdir.
İnanıyorum ki dünyadaki tüm devletler bu konuda gerekli adımları atarak kendi toplumlarını ve dünya toplumunun geleceğini kurtarma yoluna gideceklerdir.
Başka bir yazıda buluşmak ümidiyle..