Bir küçük insan olarak dünyaya geldiğimizde, çevreninde etkisiyle şekillenen karakterimiz, içinde yaşadığımız toplumun kültürel özellikleri, değerleri ve normlarından etkilenerek günden güne büyüyoruz. Belirli bir biyolojik cinsiyet ile bu dünyaya gelmemizle beraber ayrıca bizlere yüklenen toplumun atfettiği ikinci bir cinsiyet daha oluşuyor.
Ailemizin, toplumun çizdiği sınırları anlamaya; ideal olan nedir?, bu doğru mu yanlış mı?, iyi ya kötü ne? sorularına cevap bulmaya çalışırken benliğimiz ve kişiliğimiz oluşuyor. Yetişkinliğimizde ise sınırlarımız netleşiyor. Kimilerinin daha katı kimilerinin ise daha esnek olan bu sınırları ise bizi biz yapan ayrıcalıklarımız oluyor. Bu durumda aynada gördüğünüz kişinin bu değişimi birçok faktöre bağlı. Bunların başında da toplumun bize verdiği cinsiyet rolleri geliyor.
Toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlardan ve erkeklerden toplumun beklediği davranış kalıplarını ifade ediyor. Burada bizim seçimimizden ziyade toplumun görmek istediği, uygun gördüğü ya da arzuladığı davranış biçimleri diyebiliriz. Bu yüzden de toplumsal cinsiyetin yanına bir de ‘‘rol’’ kelimesi ekleniyor. Dışlanmamak ve beklentileri karşılamak adına ayak uydurmaya çalışıyoruz. Hatta öyle ki ‘’doğru olan bu, başka gerçek yok’’ diye düşünüyoruz.
Toplumsal cinsiyet rollerine, kadın deyince akıllara ‘‘iyi bir anne olmak’’ , erkek deyince ise ‘‘sorumluluk alıp, eve maddi destek sağlayan kişi’’ anahtar kavramlarının gelmesini basit bir örnek olarak verebiliriz.
Son dönemlerde cinsiyet rollerinin değişmesi adına yeni medyanın sesini olumlu anlamda duymaya başladık. Geleneksel medya toplumsal cinsiyet rollerinde genel olarak eski tavrını devam ettirse de yeni medya bu konuda daha bilinçli. Eşleriyle birlikte mutfağa girip elini una bulayan erkekler, iş hayatında öne çıkan hatta marka haline gelmiş kadın girişimciler, evin yükünü birlikte paylaşan kadınlar ve erkekler… Farkında mısınız? Elini masaya vuran bir dönemin taş fırın erkeğiyiz tiplemesinden ziyade artık ılımlı, toplumsal cinsiyet eşitliğinden yana olan erkekler daha çok alkışlanıyor ve kabul görüyor. Bu yönüyle gelecek, umut vadediyor. Bir yandan da sosyal medyada psikolog, çocuk gelişimci gibi alanında uzmanlaşmış kişilerin doğrudan halka ulaşabilmesi sebebiyle ebeveynler; kız ve erkek çocuklarını nasıl yönlendirmeleri, kendi değerlerini onlara nasıl fark ettirmeleri, kız ya da erkek fark etmeksizin kendi benliklerini bulmaları ve öz güvenli bireyler olarak yetişmeleri adına çabalıyor. Kadının, erkeğin arkasında, hep birkaç adım geride olan rolüyle yer alması düşüncesi üzerine bir çarpı atılırken, artık kadın ve erkek yan yana, omuz omuza düşüncesi yerleşiyor. Yeni medya bu yönüyle Y ve Z kuşağı için olumlu bir yönlendirici olsa da, ataerkil aile yapısını en sert hatlarıyla beynine kazımış kesimde bu yargıları kırmak çok zor olabiliyor. Politik açıdan da destek bulan bu kesim, bunu belirli değerlere de dayandırarak ‘‘yozlaşmak’’ olarak nitelendirebiliyor. Ben ise her iki tarafı; yani kadını da erkeği de uzlaştıran, hem bireysel hem de toplumsal olarak özgürleştiren bu gelişmeyi yani toplumsal cinsiyet eşitliğini oldukça yerinde ve olması gereken olarak görüyorum.
Yukarıda her ne kadar sosyal medyanın olumlu bir tarafından bakmış olsam da kimi yayın kuruluşları kadından beklentileri, neleri yapması neleri yapmaması gerektiği konusunda bir sınır çiziyor. Kadın bu sınırların dışına çıktığında olabilecekleri vurgulayan haberler yapılıyor. Adeta kadınlara sınırları, rolleri hatırlatan ve tehdit eden içeriklerle.. Bunun sonucunda ise şiddeti, ölümü dahi hak etmiş olarak gören bir grup insan da ne yazık ki varlığını sürdürüyor.
Dünyamıza kazandırılacak bir dolu yetenekli kız çocuğu öz güven kıvılcımı ve motivasyon için bekliyor. Medyanın yeni nesil üzerindeki etkisine bakarsak; bu konuda sosyal medyanın araç olarak kullanımı gözümüze çarpıyor. Kullanılan dil, bakış açıları önemli hale geliyor. Biz toplumsal cinsiyet eşitliğini anlattıkça ve zamanla insanlar anlamlandırdıkça, o küçük kız çocuğuna yüklenen dağ gibi olmuş roller her geçen gün küçülen bir tümsek haline gelecek. Böylece Dünya daha da güzelleşecek…