Öyle çok söz vardır ki toprak hakkında söylenmiş, kimini duyduğumuzda buruk bir gülümseme yüzümüze yayılırken, bazı sözlerde içimizi ateşler kaplar:
“Toprak ana” deriz mesela, hayattaki kutsallarımızdan biridir anamız. Üstüne söz söyletmeyiz. Bizler, toprağı da onunla eşdeğer tutarız. Başka bir önem veririz. Dile kolay, bir kere “Ana” demişiz. O bizi bakar, büyütür, besler, ne istersek verir. Hiç yüksünmez, her bahar geldiğinde başlar toprağın şenlikleri, ta en son ekin hasat edilene, ağaçtan meyveler toplanana kadar. O kara toprakta bizi biz yapan ne çok şey vardır. O yorgunluğun üstüne, bir kış dinlenir, yağmurları, karları içine çeker ve hazırlıklarını sürdürür yeni bir bahara kadar. Toprak sadece “Ana” olmakla da kalmaz, bilgedir; nesi var nesi yoksa paylaşır bizimle… İnsanlar ne kötülük yaparsa yapsın, onlara küsmez, hep kendini yeniler, hep dostça davranır. Biz insanlar, ağaçlarını keseriz, yakarız, yıkarız ama o sessizce dünyamızı güzelleştirmeye devam eder… İçindeki canlılarla bir bütündür toprak. Sadece insanlığı değil, tüm canlıları benimser, yetişmelerine yardımcı olur. Toprağını sevenlere de en ağır gelen, yine insanların toprağa zarar vermesi, örselemesi, yok etmeye çalışmasıdır.
“Toprağımız” deriz mesela, burada topraktan kastımız vatanımızdır. Hiçbir şeye değişmeyeceğimiz, uğruna can verdiğimiz, şehit kanlarıyla suladığımız ve “bizimdir” dediğimiz… Toprak nasıl olmuş, kim demiş ve bizim vatanımızla aynı anlamı ifade etmeye başlamış bilmeyiz ama ilk insanlardan bugüne kadar toprağın ne kadar önemli olduğunu ve nasıl korunup kollanması gerektiğini anlamıştır insanlık.
“Kara toprak” deriz mesela, canlarımızı, sevdiklerimizi hayatlarını kaybedince onun şefkatli kollarına bırakırız. Orada sonsuza kadar dinlenmelerini, huzur içinde, vatan toprağında uyumalarını bekleriz… Belki de yağmur yağdığında topraktan yayılan o güzel kokunun içinde, yıllar önce koynuna verdiğimiz sevdiklerimizin kokusunu duyurur bize, onlar hâlâ bende yaşıyorlar dercesine…
“Toprak savaşı” deriz mesela, bir karış toprağın bile değeri vardır gözümüzde. Kimselere vermemek için ne savaşlar yaparız. Gözümüz kimseleri görmez. Önceki nesillerin kazandığı toprak, anamızın ak sütü gibi helaldir bizlere. Bizimdir… Ona el uzatanı da, dil uzatanı da affetmeyiz hiçbirimiz.
“Bereketli toprak” deriz mesela… Ah, o topraklar ki biz ne istesek verir, hatta istemesek bile, kara toprağa ne ekersek ekelim, o bize kendi tadında, kendi renginde geri verir… Ufacık bir tohumla başlar topraktaki hayat, büyür, yeşerir, bazen bir ağaç olur, gölge verir, meyve verir, bazen hasatla birlikte ambarlarımıza girecek tahıl verir. Sadece bununla da kalmaz, her çeşit yiyeceğimizi verir. Öyle ki bir yandan üzerinde yetişen bitkileriyle, bir yandan toprağın altında büyüyen yumrularıyla muhteşemdir toprak… Biz ona vuruldukça, o daha da coşar, her mevsim ayrı bir bitkiyle ona olan aşkımıza karşılık verir. Biz sevdikçe, o da bizi kollar, korur; cömertliğinin sınırları yoktur.
“Bir avuç toprak” deriz mesela, her kavga, o bir avuç dediğimiz toprak için değil midir?
“Toprak bile kabul etmez…” deriz mesela, kötü bir insanı tanımlarken söylediğimiz bu sözler, aslında ne kadar ağırdır. Bir insana bu sözler ediliyorsa, denecek başka bir söz de kalmamış demektir. Toprak, hepimizi kabul eden, iyi de olsak kötü de olsak bizi bağrına basan o güzelim toprak… Ya sen bana layık değilsin deyip de bazılarımızı yanına almasaydı? Ya kötüler hep toprağın dışında, öylece kalakalsaydı?
“Topraktan geldik…” deriz mesela. Öyle değer veririz ki toprağa, yaratılışımızın toprakla olduğunu kabul ederiz. Toprak gibi müşfik kollarımız, toprak gibi cömert bir yüreğimiz olsaydı keşke… İlkbahar geldiğinde gelin gibi süslenen o kara toprak, belki de içinde sevdiklerimiz de var diye bir başka kokar, ıtır gibi…
“Toprağı çağırıyor…” deriz mesela. Ah, o insanları doğduğu toprakların çağırması yok mu? O çağırdı mı duramazsın, gidersin, son nefesini de o toprağın üstünde verirsin. Kim bilir, belki de dünyada duyulacak en büyük huzur içinde…
“Gözünü toprak doyursun…” deriz mesela. O açgözlüler, hiçbir şeyle mutlu olamayan, gözü bir türlü doymayanlar… Sonunda sizler de, eninde sonunda, toprağın koynunda yerinizi almayacak mısınız?
Ama ben, tüm bu sözlerin içinden toprağın anlamı olarak vatanımı anlatanını, bana ana gibi kucak açanını seçerdim.
Toprakla ilgili daha ne söylenebilir diye düşünürken, Veysel’in sözleri geldi aklıma:
“Benim sadık yârim kara topraktır…” demiş ve üzerine söylenecek söz bırakmamış…
Mustafa Kemal Atatürk demiş ki: “Toprak o kadar cömert ki, dökülen her damla alın terinin karşılığını verir.”
Ve bu yazımızın son sözleri, Mevlana’dan gelsin:
“Haktan bahar fermanı gelmedikçe, toprak sırrını açmaz.” diyelim ve noktayı koyalım…