Hayat, devasa bir kütüphane gibi; Raflar arasında binlerce kitap, her birinin kendi sırrını saklayan birer hikâyesi vardır. Bazılarının kapakları altın işlemeleriyle göz kamaştırıcıdır. Diğerleri ise sade ve düzenli olarak tozlanmıştır. İnsanlar gibi… Gördüğümüz yüz, duyduğumuz ses ya da edindiğimiz ilk izlenim, işte o ‘‘kapak.’’
Ancak kapakların ne kadar aldatıcı olabileceğini unutuyoruz, değil mi?
Ne yazık ki çoğu zaman kapağının albenisine aldanırız. Kapaklar aldatır. Gerçek hikâye ise fısıldayan tozlu rafların arkasındadır.
Bazı insanlar dışarıdan muhteşem görünürler; parlak bir ciltle sunulmuş ve en çok satanlar listesine girmiş bir kitap gibi. Kapak bizi cezbeder ve “Bu kesinlikle harikadır” diye içimizden geçiririz. Ancak kapağı aralayıp birkaç sayfa okuduğunuzda hayal kırıklığına uğrarız. Öte yandan, bazen tozlu bir rafta, mütevazı bir kapağa sahip bir kitap gözümüze ilişir. İlk bakışta ne kadar basit olduğunu düşünürken sayfalarını karıştırdığınızda zekâsı, duygusallığı ve kadim hikâyelerin fısıltıları bizi büyüler.
Burada akla ilk gelen soru;
Kapaklar neden yanıltır?
Bu sorunun cevabı belki de insanoğlunun doğasında gizli. Görsellik, ilk izlenimler, önyargılar… İnsanlar kapağa bakmayı sever çünkü detaylandırmak zaman ve çaba ister. Birini gerçekten tanımak, hikâyesini öğrenmek, onun sayfalarını sabırla okumayı gerektirir.
Modern çağda sabrımız azaldı;
Yeni biri ile tanıştığımızda hemen kategorize ediyoruz:
“Bu insan şöyledir.”
Peki ya yanılıyorsak?
Ya içeriği kapağından tamamen farklıysa?
Bizi asıl değiştirebilen ve güçlü kılan içeriktir. İnsanları kitaplardan ayıran tek şey, insanların hikâyelerinin sürekli yazılmasıdır. Herkes kendi hikâyesinin, düzeninin yazarı ve şekillendiricisidir. Güzel bir içerik, zengin bir hikâye; samimiyetler, deneyimler, mücadeleler ve öğrenilmiş süreçlerle doludur. Ancak bunları görmek için kapağı aralamak, bazen yargıları bir kenara bırakmayı gerektirir.
Birini gerçekten tanımak, onun hikâyesine dalmayı, karakterini ve dünyasını keşfetmeyi gerektirir. Kim bilir, belki de ilk bakışta sıradan görünen o kitap, hayatın en özel hikâyesi olur.
Bütün bunları bize önemli bir soruyu da sorduruyor:
Kendimizi nasıl sunuyoruz?
Parlak bir kapakla dolu ama boş bir hikâye mi, yoksa sade bir kapakla gizlenmiş bir başyapıt mı?
Hayat, bizim yazmamız gereken bir roman. Kapağın da önemi vardır, çünkü bazen içerik kadar etkili bir mesaj taşır. Ama unutmamalıyız ki kapağımız ne kadar güzel olursa olsun, bizi muhteşem kılan şey içeriğimiz olacaktır.
Belki de en büyük mesele, insanların hikâyelerini anlatmanın mümkün olduğunu öğrenmekten geçiyor. Kapaklara aldanmadan, herkesin bir kitabı kapsamlı bir şekilde ele alması ve en önemlisi, bizimle aynı sayfada olmayanlarla bile duygudaşlık kurarak değerlendirmesi gerekir.
Hayat bir kütüphane; insanlar ise bu kütüphanenin okunmamış başyapıtları.
Peki, siz hangi kitabı seçiyorsunuz?
Ve daha da önemlisi, sizin hikâyenizin okunmaya değeri mi?
Sevgi, saygı ve dostlukla…