Birkaç yüzyıl öncesine kadar dil, işgal ve sömürülerle siyasi emeller için bilerek bozulurdu. Türki Cumhuriyetlerde açık bir şekilde gördük bunun örneğini. Günümüzde ise dijitalleşmenin etkisiyle kendiliğinden/içten yozlaşma ve bozulma hali ortaya çıkmış durumda. Aslına bakılırsa teknoloji ve dijitalleşme işgal girişimi değildir. Sömürü aracı da değildir. Aksine çok büyük bir devrim ve imkandır. İnternetin, telefonun, bilgisayarın sayladığı kolaylıkları sayarak bitiremeyiz. Bununla birlikte olumsuz etkileri de epeyce fazla. Bunlardan biri dilin yozlaşması ve bozulması konusundadır. Özellikle Z Kuşağı ve Alfa Kuşağının dili kullanış biçimi dilcilerimizi ve Türkçe hassasiyeti olanları endişelendirmektedir. Bu önemli sorundan önce kuşakları kısaca analiz edelim. Sessiz Kuşakla başlayan aynı sorunları yaşayan aynı doğumlu jenerasyonları isimlendirme olgusu Baby Boomers ismini verdikleri kuşakla devam etti. Sonraki kuşağa, günümüz yaşlılarını oluşturan X Kuşağı denildi. Aile içinde artan çocuk ve kardeş sayılarından dolayı bu kuşak kaynak ve miras paylaşım sorunları yaşamış, her türlü krizi, savaşı ve darbeyi gördü. Bundan dolayı -çevremdekilerden analiz edebildiğim kadarıyla- bu kuşak yaşantısında istikrarlı, finansal olarak tasarrufçu; ailesine, işine, siyasi görüşüne son derece sadık ve tutucudur. Türkçemizin dil zenginliğini bize aktaran ve hala koruyan kuşaktır. Eğitime son derece önem veren bu kuşak neredeyse tüm çocuklarını okutmaya çalışmıştır. Teknolojiyi bilmeden, anlamadan alışabildiği ölçüde kullanmaya çalışmıştır. Kendisinden sonra gelenlerle en fazla çatışan kuşaktır. Teknolojik ve sosyal gelişmelerde sonraki kuşakların gerisinde kalmıştır. Bu nedenle de çatışmalar yaşanmıştır. Kimisi yeniliğe direnmiştir. Ailesini de mahrum bırakmıştır. Örneğin, mahrum kalan bir sonraki Y Kuşağı, mahrumiyetini çocukları üzerinden gidermeye çalışmaktadır. Kendi sahip olamadığı oyuncakları bile çocuklarına ve torunlarına ihtiyaçsız bir şekilde boca etmektedir. Gerçekleştiremediği hedefini, yapamadığı sporunu, öğrenemediği enstrümanını çocuğu üzerinden gidermeye çalışmakta ve çocuklarını kurstan kursa göndermektedir. Z Kuşağı da bundan bıktığı için içine kapanmıştır. Üniversite okumuş ama yeteneksiz kalmıştır. İnternetin her şeyinden anlamakta ama yabancı dil veya kodlama bilmemektedir. Çatışma devam etmektedir. Benim de içinde olduğum Y Kuşağı, köyden eğitim için ilk kez çıkıp dış dünyayı gördük, teknolojiyle, internetle, telefonla tanıştık. Bu imkanlara genellikle ailemizi eğitim amaçlı almaya zorlayarak sahip olduk. Farklı tarzlarda giysiler, değişik saç modelleri, yeni teknolojik aletler, yeni oyunlar gördükçe balıklama atladık. Çok da hızlı geçiş yaşadık. Bir önceki neslimiz disklerle, kasetlerle, tuşlu telefonlarla uğraşırken biz cd’lerle, flasdisklerle, akıllı telefonlarla tanıştık. Belki kuyruklarda bekledik. Bir önceki neslimiz bir yatak döşekle idare ederken biz evlerimizi eşyalarla doldurduk. Her trende salata olduk. İçimizdeki eksiklik duygusuyla belki, her merak ettiğimiz, arkadaşımızda, komşumuzda her gördüğümüz şeyi yapmaya, almaya çalıştık ama hiçbirini de tam olarak yapamadık. Hala bir mağazaya veya markete giriyoruz, ihtiyacımız olmadığı halde bir dolu poşetle çıkıyoruz. Aldıklarımızdan çabuk sıkıldık. Ama biz okuduk. Her şeyi öğrenmeye çalıştık. Özgüvenimizi geliştirmeye çalıştık. Eleştirdik. Özgürlüğümüze önem verdik. Kadınlarımız kendisini ezdirmedi. Bugün yaşanan şiddet olayları kadının özgür bir birey olma duruşuna karşı yaşanmaktadır. Kendimizi iyi tanıdık ve tanıttık. Başladığımız bir iş karakterimize uymuyorsa değiştirdik. Büyüdükçe kendimizi gerçekleştirmeye devam ettik. Meraklıydık Y Kuşağı olarak biz. Araştırdık. Okuduk. Teknoloji bizi fazla oyalasa da edebiyata ve sanata önem verdik. Son zamanlarda dijitalleşmeyle durgunlaşan dergilerde bir patlama yaşanıyor her türlü olumsuzluğa, özellikle yüksek kargo ücretlerine rağmen. Kitap basımı da olumsuzluklara rağmen bir şekilde devam ediyor. Bu sanatı yapanlar, edebiyatı sürdürenler eski kuşağın izinde ve rehberliğinde, onlarla iş birliğiyle yine bizim kuşak. Teknolojiyi de bilinçli kullandık, kullanıyoruz. Alışverişimizi bakkaldan da yapıyoruz, marketten de yapıyoruz, internetten de yapıyoruz. Araştırıyoruz. Hakkımızı da koruyoruz. Gerçekten bilinçli bir kuşak Y Kuşağı. Üstelik en kalabalık kuşak olduğu için de üretimi güçlü. İş hayatı bu kuşağın kontrolünde. Eğitim de aynı şekilde. Sosyal medya içerikleri Y Kuşağı tarafından oluşturulmuş durumda. Özellikle kaliteli video kanalları harika işler çıkarıyorlar. İlk girenler iyi paralar kazanıyor şu anda. Z kuşağı bu işe TikTok kanalından girdi. Onlar kaliteli üretimden ziyade işin eğlence ve kazanç boyutundalar. Y Kuşağı olarak biz, dilimize yeni giren kelimelerle uğraştık. Türkçe karşılıklarını kullanmaya çalıştık. Yazım kurallarını bir türlü öğrenemedik. Sürekli değişti çünkü. Tam oturttuk derken Z Kuşağı geldi, kötü etkilendik. Onların kuralsızlıklarına hayret ettik, itiraz ettik. Hala da eleştiriyoruz. Bizim de sokak jargonumuz vardı. Argoyu biz de iyi kullanıyorduk ama bu yeni kuşak yabancı kelimelerle, kısaltmalarla konuşmaya başladı, anlaşamadık. Zaman zaman sinirimizi bozdular. Bu yazı da bu çatışmanın bir tezahürü. Bizim kuşağın X Kuşağından farklı olarak eğitimli olması ve dünyayı tanımasıyla oluşan çatışma durumu atlatılamadan Z Kuşağının sorunları yaraya tuz bastı. Sosyal medyanın sosyal hayatı ele geçirmesiyle paralel yetişen Alfa Kuşağının durumu ise tamamen muallakta kalmış durumda. Zira tamamen dijital bir ortama doğuyorlar. Z Kuşağı sosyal bir nesildi. Ebeveynlerinin imkân ve kontrolleri dahilinde dijitali öğrendikçe, tanıdıkça dijital okuryazarlığı geliştikçe, sosyal ve dijital ortama dahil oluyordu. Alfa kuşağı ise daha doğmadan dijital ortamın bire bir içinde buluyor kendisini. Ön görülemez kuşak sorunlarıyla boğuşuyor tüm dünya, tabii sektörleri de. Eğitim, sosyal politikalar ve kanunlar en fazla etkilenen alanlar. Ekonominin işine geliyor. Zira kolay yönlendirebiliyor reklamlarla. Teknoloji sektörü ise bambaşka bir boyutta. Kuşakların da bir adım ötesinde gidiyor ve her yeni doğanı kendisine bağlıyor. Yapay zekanın bu denli gelişmesi tüm kuşaklarda çarpılma/şok etkisi yapmış durumda. Bütün alanları ve alışkanlıkları etkiliyor ister istemez. Örneğin, aile kurumu. İkinci Dünya Savaşından sonraki kuşağa bebek nüfusunda patlama yaptıkları için Baby Boomer deniyordu. Bu Z Kuşağı ve özellikle Alfa Kuşağı belki kitlesel olarak ilk bebeksiz kuşak olabilir. Evlenmeyi tercih de etmeyebilir. Zira Z Kuşağında, kısmen bizim kuşakta yalnız yaşama eğilimi artmış vaziyette. Evlenmiyorlar ve sorumluluk almak istemiyorlar. Evlenseler bile boşanıyorlar ya da çocuk yapmıyorlar. Y Kuşağının son doğumlularında bu sorunlar yeni yeni ciddi olarak görülmeye başlandı. Doğum oranlarımız sinyal vermeye başladı. Z Kuşağı da aynı yolda ilerliyor.
Son iki kuşak olan Z ve Alfa Kuşağının dili özensizce kullanması ister istemez Türkçemizin geleceğini düşündürüyor. Örneğin, son birkaç yıldır şimdiki zaman eki olan -yor artık keyfiliğe bağlı ses düşmesi yapılarak -yo olarak kullanılıyor. Geliyo, gidiyo, bilmiyolar, yapmıyolar tarzı dildeki söylem bozukluğu ve kuralsızlık aldı başını gitti. Şarkıları böyle söylemeyeni neredeyse dövecekler! Hele hele medya dili, rezalet. Bundan bir on sene sonra yeni kuşaklarla aramızda muğlak ifadeler nedeniyle anlaşamama sorunu baş göstereceğe benziyor. Sosyal mecraların medyada başat rol oynamaya başlamasından sonra iç denetimsizliğin de sebebiyle dilimiz tamamen bozuldu. Bel altı dili ve geyik muhabbeti dili peyda oldu. Eskiden İstanbul Türkçesi tepe noktada denetleyici bir anlatım ve seviyeli standart iletişim biçimiydi. Şimdi onun da yapısı bozuluyor. Televizyonlarda magazinel iletişimin hâkim olduğunu, bunun sonucunda iletişimde kalite duyarsızlığının olağan hale geldiğini görüyoruz. Sosyal medya platformlarına maruz kalan her yeni kuşak gittikçe bir öncekinden daha kötü bir iletişimsizliğe, dilin önemsizliğine; mimiklerin, el kol hareketlerinin, anlamsız bakışların, düşünülmeden söylenen sözlerin; dikkatsiz, anlamsız, alaycı ve saygısız konuşma yaklaşımına doğru gidiyor. Böyle bir terminoloji oluşuyor. Dilciler, edipler, yazarlar ve şairler bunlar hakkında mecburen makaleler ve köşe yazılarında bağırıp öldük bittik edebiyatı yapmak zorunda kalıyorlar. Haklılar çünkü dilin bozulması demek milli kimliğin de bozulması demek.
Ben bunlardan daha da feci olan şu yabancı dil ile oluşturulan yeni ifade veya dil kavramlarının yaygınlaşmasına dikkat kesilmiş vaziyetteyim. Plaza dili gibi abuklamavari bir dil gelişiyor. Böyle bir jargon oluşmuş durumda ve bunlarla ilgili sözlükler, kılavuzlar oluşturulmaya başlandı deyim yerindeyse. Aynen ve derken! ifadelerine ifrit oluyorum mesela ben. Hele benden yeto gibi ifadeleri duyunca kulağımı tırmalanıyor, hemen kaçmak istiyorum. Sal beni, ateş etmek, duyar kasmak, takipçi kasmak, etkileşim kasmak, yürümek, yükselmek, efso, he he, ben şok, o sırada ben, geri takip, gidere gider, görüldü atmak, tilt, tırt, panpa, erko, dalmak, atmak, sıkmak, yazmak, çakmak, kopmak, gömmek, kitlemek, sallamak vb. kelimeler bana çok bozuk, irite ve sorunlu geliyor. Ben etimolojiyle ilgiliyim. Mesleğimden dolayı kurallı standart dili konuşmaya ve yazmaya alışkınım ya da bu konuda hassas olduğum için belki bu tarz kelimeler beni rahatsız ediyor. Halkın genelinin rahatsızlık duymamasını ve bu durumu kanıksamasını daha büyük bir sorun olarak görüyorum ben. Kısaltarak yazışma tarzı da aynı şekilde büyük bir sorun olarak ortada duruyor iletişimde. Bizim Y Kuşağında başladı şüphesiz bu kısaltarak konuşma. Slm, nbr, mrb gibi ifadeleri internetin ve telefonun az gelişmiş yıllarından beri kullanıyoruz. Bu kısaltma en az çaba ilkesi denilen dilde, zamanda ve iletişimde ekonomiklik ihtiyacı sebebiyle oluşmuş olabilir. Noktalama işaretlerini de muhtemelen bu nedenle kullanmayı bırakmış olabiliriz. Belki teknik yetersizlik ve teknolojik aletlerin şimdikine göre az gelişmiş olması, işlevsiz olması, pratik olmaması, hantal durumda olması gibi nedenlerden dolayı söyleyiş kolaylığı ve hızlı iletişim için bu ekonomikliğe yönelmiş olabiliriz. Gerçi bu alışkanlık yerini şimdiki kuşaklarda emojilere bırakmış görünüyor. Bu konularda dilcilerin ciddi çalışmalar yürütmesi gerekiyor. Bazı alışkanlıklar unutulup yok olurken bazıları sorunlarıyla kronikleşip hatta evrimleşip dilde kalıcı hale gelebilir. İngilizceden alıntılama olarak kullanılan date gibi kelimelere zaten değinmiyorum. Onlar tamamen dil erozyonu. Hele şu İngilizce kelimelerin baş harfleriyle oluşturulan ifadeler için (en başta ok ifadesi, lol, afk, bff, fomo, yolo, dm, r yapmak, zaaxd gibi kısaltma ifadeler) ne yazılır ne denilir bunu dile getiremiyorum şu an. Şu da ilginç; son birkaç yılda bizde baş harflileştirme akımı peyda oldu. (Bu ifadeyi dilbilimcimiz Sedat Balyemez’den duydum. Tam yerinde bir ifade.) Özellikle kurumlar bu konuda adeta yarışır vaziyette. Eskiden sınavların kısaltması yaygındı. Şimdi her şey markalaştırma adı altında rumuzlaştırılıyor. Çok ilginç bir durum, belki de kolaylık, bilemiyorum. Dünya genelinde bütün dillerde bu bozulmalar endişe meydana getiriyor hiç şüphesiz. Bu tip kullanımlar ve kısaltmalar en başta İngilizceyi bozmakta aslında. Bu dilin uzmanları da herhalde bizden daha endişelidir dilin yozlaşması konusunda. Çünkü her milletten ve kültürden kişi İngilizce konuşmak için uğraşmakta ve sonunda ortaya çok farklı lehçelerde İngilizce çıkmaktadır. Bozuk telaffuz bu dilin ana yapısını da bozmaktadır. Diğer diller için de şüphesiz aynı endişeler söz konusudur. Örneğin, dünyada da “Ok boomer” ifadesi yayılma gösteriyor. Bundan rahatsızlar.
Gençler kesinlikle noktalamaya dikkat etmiyor. Onların jargonunda bu hakaret bile olabilir. Hiçbir kurala uyulmuyor. WhatsApp’ta görüyoruz işte. Yok. Emojiyle anlaşabiliyorlar. Yazı yazmaya üşeniyorlar. Mikrofona okuyarak ya da hazır mesaj kalıplarını kullanarak mesajını iletiyor. +1 yazarak bir duruma katıldığını anlatabiliyor mesela. Şu da bir gerçeklik ki; dilin günlük doğal kullanımında gramer kuralları pek cari değildir. Dil doğal akışında ilerler. İstanbul Türkçesi dediğimiz standart dilimiz, kuralsız kullanılan, argodan kullanıma giren ve jargondan ehlileşen kelimeleri kurallı hale getirir, estetize eder, kibar bir dille kullanıma sunar. Bunu sözlü ve yazılı resmi iletişim kanallarıyla yapar. Devlet kanalları, radyolar, gazeteler, dergiler, kitaplar vb. yollar. Burada endişe edilen nokta bu standart dil sunucularının yozlaşması. Onlar da bu sokak jargonuna kapılabiliyor çoğu zaman. Günümüzdeki vaziyet tam olarak bu. Diziler, filmler, haber bültenleri, gazeteler, programlar, sosyal medya içerikleri gibi kanallar dilin estetiğini bozup kuralsız, işaretsiz, kulak tırmalayıcı seslendirmeler ve ifade yanlışlıklarıyla dilin geleneğinin dışına çıkarak bu kuralsızlığı ve yozlaşmayı genel kabule sokup olağan hale getirmektedirler.
Okullardan gözlemleyebildiğim kadarıyla yeni gelen kuşak Z Kuşağından da farklı. Artık adına Alfa Kuşağı mı denilir, TikTok Kuşağı mı denilir, Akım Kuşağı mı denilir, Video Kuşağı mı denilir, Reels Kuşağı mı denilir, artık her ne ise isimlendirmesi, gelecekleri tam bir muamma. Kendi çocuklarımızla biz de yaşıyoruz bakalım bu süreç nereye gidecek. Bu kuşağın alaycı konuşma tarzları büyükleri rahatsız edebiliyor. Birbirlerini de rahatsız ediyor. Sürekli kavga ediyorlar platformlar üzerinden. Hakaret, küfür gırla. Sosyal izolasyonda olduklarını sanıyorlar. Şikâyet söz konusu olduğunda özür dileme ve yalvarma moduna geçiyorlar. Tam bir sanal dünyada yaşama hali.
Öte yandan yabancı dil orijinli ifadelerin Türkçe anlamlarına baktığımızda aslında dile kavram ve ifade genişliği sağlayabilir. Aşk saldırısı, edim iknası, hayaletlenme, çevrimiçi uyanış, haberli buluşma, özelden iletişim, habersiz göz gezdirme, başkası yerine utanmak, emanet duygu aktarımı, karakter yakıştırma, çoklu paylaşım, eşzamanlı değişiklik, paylaşım yağmuru vb. ifadeler yabancı kullanımlarının yerine yaygınlaştırılabilse dil için faydalı olacakları su götürmez bir gerçeklik. Bu sosyal iletişim dilinin kullandığı ifadelerin kelime ve kalıp olarak standart resmi dile yerleşmesi zamanla ne şekilde olacak kestirmek zor. Takip edilip yoz tarafı engellenirse ve yabancılık ehlileştirilirse, güzel karşılıklar bulunursa etkisinin olumlu yönde olacağı kestirilebilir. Yeni kuşakların dili espritüel kullanması onların üreticiliklerini de gösteriyor. Yani şu efsaneleşen yorum okuma fenomenimiz var biliyorsunuz. YouTube’taki videolara yapılan yorumlara veya eksteki paylaşımların altındaki yorumlara bakıldığında müthiş bir ironik zekâ var orada. Mizah yetenekleri çok farklı yönde gelişiyor.
Dilde etkileşim kaçınılmazdır. Biz izole bir toplum değiliz. Dünyanın her bölgesi ve ülkesiyle iletişim kurabilen bir ülkeyiz. Herhangi bir alana angaje olmuş değiliz, olmamalıyız. Bütün kültürlerle iç içeyiz, böyle olmak zorundayız. Ancak dünyanın iletişim dili ve teknolojinin yazılım dili daha çok İngilizce olduğu, Batı’ya da dahil olma isteğimiz aşikâr olduğu için bu yönden daha çok etkiye açık haldeyiz. Bu sorunlar daha önce de yaşandı. Ne kadarı kalıcı oldu, bunları araştırıp ders almalıyız. Gençlerden önde olup onlara ihtiyaç duyacakları iletişim imkanlarını milli olarak sunmalıyız. Onlar hep büyüklerden ilerde. Eş zamanlı dünyadaki gelişmeleri takip edip kullanabiliyorlar. Onların suçu yok. Doğrusunu görmüyorlar. Sunmak lazım. Dilcilerin her zaman bir adım önde olması lazım.