Tahta bir palet üzerine renk renk boyalar döküp en güzel manzara çizimi gökkuşağı, gökyüzü, kuşlar, ormanlardır.
Küçük bir çocukken öğretmen resim dersinde ‘manzara çizin’ denildiğinde ilk akıllara gelen ev, güneş, kuşlar, dere, gökkuşağı, çocuklar, balonlar olmuştur kesinlikle.
Renklerin büyüsü, ışıltısı yüreğe heyecan, yüze ise tebessüm bırakır.
Çizmek, bir eser inşa edebilmek, onu izlemek, her fırça darbesini sevgiyle, aşkla ve huzurla atabilmek… Sonra hayaller… İnsan hayal etmeden, hayalini arzu etmeden yaşayamaz; resim ise hayaller doğrultusunda çizilir.
Şövale insandır, tuval ise hayaller; tek başlarına ikisi de işe yaramazlar. Bir amaçları olmaz.
Renk renk boyalar ise çevredeki insanlardır. Farklı olmak, hayatın karmaşasında doğru yolu arayan, bitap düşen, düş kırıklıkları ile kırgın yürekler… Ah! O güzel insanlar…
Bazıları orman gibi yeşildir. Doğaya ve insana faydalı, yaşamak için gerekli; olmazsa olmazdır. Ağaçları, gölgeleri, dağları, suları, sarp kayalıkları; çimlere uzanıp hayaller kurduran, dinlendiren, yeşilin her tonunu barındıran, mis gibi havası ile nefes aldıran; meyveli, meyvesiz ağaçları, türlü türlü şifalı otları, hayvanların otladığı meraları ve göz alıcı, herkesin arada gidip kafa dinlemek istediği bağ evleri vazgeçmek istemediğimiz şahane güzelliklere sahiptir.
Bazıları deniz gibidir; yüzmeyi bilmezseniz boğulursunuz belki ama izlemek için muazzamdır, dinlendirir, tefekkür ettirir. Yüzmeyi öğretir; kıyısı şifa, suyu şifa; kendine hayran bırakır.
Okyanus derinliklerinde kaybolup gidersiniz ama onsuz yapamazsınız. Yüzmek değildir asıl mesele; varlığı, hırçın dalgaları, boğazları, köprüleri, balıkları, tekneleri, gemileri, adaları özlem yüklüdür.
Binlerce kişiyi yüzerken içine hapsetmiştir; belki çok acımasızdır, belki çok sevdiğinden sessizliği derinlere saklıdır. Ketum ve sır tutucudur. Bazen hırçın dalgaları kıyıya vururken incitir, korkutur, arkasında yıkıntılar bırakır ama insanoğlu ondan asla vazgeçmez.
Bazıları ise gökyüzü gibidir; ummani derinliğe sahip kuşlara, yıldızlara, gökkuşağına, dolunaya, geceye, gündüze, umuda, geleceğe, yağmura, buluta, fırtına sonrası sessizliğe, özgürlüğe, uçurtmalara ve insanlığa ferahlık verir.
Kimi zaman bombalarla, savaş uçaklarıyla zifiri karanlık olur ama o kadar güçlüdür ki aydınlığı ve güneşi bekleyen yüzlere her gün yeniden umut olur. Mücadelesi onun asil duruşunun nişanesidir.
Bazıları ise toprak gibi sessizdir. Bağrına basar, büyütür, yol olur, ev olur, vatan olur, ülke olur, mezar olur. Eker, biçer, hasat ederseniz size sunduğu nimetler sonsuz ve ebedidir. Renk renk çiçekler, kuşlar, böcekler, ağaçlar onsuz yaşayamaz; hatta nefes alamaz.
Bu yazımdaki asıl konu, orman iş hayatınız, deniz çevreniz, toprak ise aileniz, gökyüzü ise hayalleriniz; bunlardan birisi olmadan kainat güzel ve anlamlı olmaz.
Çevremiz, ailemiz, hayatımız ne kadar zor olursa olsun, manzarayı çizebilmek sizin elinizde.
Onca güzellikleri küçük bir fırça darbesi bozamaz, bozmamalı.
Tuval karşınızda, hayaller fırçada, şövale hep dik duruşuyla; çizmeli mi en güzel yarınları, boyamalı mı hayalleri pembeye, düşleri maviye, her şeye yeniden demeli mi?
Dünya kötüsüyle, iyisiyle olmalı mı artık, kabul etmeli mi herkesi olduğu gibi? Ne dersiniz?
Yolunuz gül renginde, gül kokusunda olsun her daim.
Hoşça kalın.