Uhuvvet

Ahmet Furkan Demir 695 Görüntüleme Yorum ekle
9 Dak. Okuma

Uhuvvet kelimesi Arapça kökenli bir kelime olup, kardeşlik manasına gelmektedir. Aralarındaki dostluk bağı çok kuvvetli olan insanlar için de bu kelime kullanılır. Arap halkı tarafından “din kardeşi” manasında da kullanılır. Uhuvvet, kan bağı olmamasına rağmen, aynı ana-babadan dünyaya gelinmemiş olmasına rağmen iki insanın öz kardeş olmasıdır. Zira İslam’da kardeş olmak için kan bağına ihtiyaç yoktur. İslam dini müminlerin müminlerle dost olmasını, zor zamanlarında birbirlerine yardım etmelerini ve müşkül durumda olanların elinden tutulmasını istemiştir.

Allah (C.C) ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) birçok kez Müslümanların kardeş olduğunu ve kardeşçe yaşamalarını gerektiğini belirtmiştir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bu konu da şöyle buyurmuştur:

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (zalimlere de) teslim etmez. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın (kusurunu) örterse Allah da kıyamet günü onu örter.” (Müslim, “Birr” 58; T1426, Timizi, “Hudud” 3)

Allah-u azimüşşan da bizlere müminin mümine dost olduğunu, kâfirlerin de dost edinmeyeceğini bildirmiştir. Bu husus ayet-i kerimede şöyle geçmektedir:

“Mü’minler, sakın mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, artık onun Allah ile irtibatı tamamen kopmuş olur.” (Al-i İmran Suresi Ayet 28 )

Dostluk denilince aklımıza şüphesiz ilk olarak Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Hz. Ebubekir’in (r.a.) arasındaki dostluk bağı gelmektedir. Peygamber efendimizin en yakın dostu olan Hz. Ebubekir (r.a.), peygamberimizin her anında yanında olmuş, herkesin efendimize sırt döndüğü zamanlarda bile efendimize destek olmuştur. Hicret sırasında ölüm tehlikesi olduğunu bile bile efendimizi yalnız bırakmamış onunla birlikte yola çıkmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Hz. Ebubekir’i (r.a.) hiç yalnız bırakmamış gündelik işlerini bile dostu ile yapmıştır.

Uhuvvet, yani kardeşlik yani dostluk tadına varıldığı zaman dünyanın en güzel nimetlerindendir. Dostluk her daim dostunu düşünmektir. Dost sürekli akılda olan kişidir bundan dolayıdır ki en büyük dost da Allah’tır. Dostluk, dostunun derdi ile dertlenmek, onun üzüntüsü ile kederlenmektir. Kendinden çok onu düşünmektir. İslam dini insanların dünya ve ahirette sadece kendilerini düşünmelerini ve menfaatlerince yaşamalarını istememiştir. Aksine kendi için istediğini din kardeşi için de istemelidir demiştir. Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime 9)

Müslüman, dostuna yediğinden ikram etmeli, içtiğinden içirmeli ve onu ağırlamalıdır. Bir kardeşi de onu davet ettiği zaman bu davete icabet etmelidir. Çünkü bu tür durumlar dostlar ve Müslümanlar arasındaki sevgi bağını arttırmaktadır. Ne yazık ki bu hususlar günümüzde neredeyse hiç uygulanmamaktadır. Bundan dolayı da dostluk ve uhuvvet kavramları yok olmaktadır. Dost ziyaretleri, birlikte yenilen yemekler, birlikte öğrenilen ilimler, öğrenilen ilimleri aktarmak gibi hususlar artık kalmamış tamamen dünya odaklı gaileler ön planda olmuş ve münferit bir yaşam şekli başlamıştır. Samimiyet kavramı da bazı topluluklarda kaldırılmış bazı topluluklarda da saygı sınırlarını koruyamamaktan tahrif olmuştur.

Dostluğun bu hususlarına binaen efendimiz bazı hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Sadakanın en faziletlisi, Müslüman kişinin ilim öğrenmesi, sonra da onu din kardeşine öğretmesidir.” (İbn Mace, “Sunne” 20)

“Bir Müslümanın din kardeşine karşı şu beş görevi vardır: Selamı almak, aksırana “Yerhamukellah” (Allah sana merhamet etsin) diye dua etmek, davete katılmak, hastayı ziyaret etmek ve cenazelere katılmak.” (Müslim, “Selam” 4)

“Müslüman, hasta kardeşini ziyaret ettiğinde dönünceye dek cennet bahçelerinde demektir.” (Müslim, “Birr” 41; T967, Tirmi “Cendiz” 2)

“Selamı yayın, yemek yedirin ve Allah’ın (c.c.) size emrettiği gibi kardeşler olun.” (İbn Mace, “Et’ime” 1)

Dostluk konusu İslam’da çok önemli bir yer edindiği için dostlarımızı seçerken de bu husus üzerinde dikkat etmeliyiz. Dostlarımız öyle insanlar olmalıdır ki bize her daim Allah’ı hatırlatmalıdır. İnsanoğlu gördüğü ve bulunduğu ortamlardan etkilenen ve kolay adapte olabilen bir varlıktır. Bundan dolayı çevremizdeki arkadaş ve dostlarımız biz istemesek de, irademize güvensek de bizleri etkilemekte ve bu etkileyiş yekûn bir şekilde olmayıp peyderpey olduğundan dolayı da bunu fark etmemekteyiz.

Dostluk seçimlerimize dair bazı ayetlerde şöyle buyrulmuştur:

“Ey iman edenler! Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size ellerinden gelen kötülüğü yapmaktan geri durmaz; her zaman sıkıntıya düşmenizi isterler. Baksanıza, size olan şiddetli öfkeleri ağızlarından taşıyor.” (Ali İmran Suresi, 18. Ayet)

“O gün zâlim, pişmanlıktan ellerinin üzerini ısıracak ve şöyle diyecek: “Eyvâh! Keşke dünyada Peygamber’le beraber bir yol tutsaydım! Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim!” (Furkan Suresi, 27-28. Ayetler)

“İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah’ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır.” (Bakara Suresi, 204. Ayet)

“Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp kâfirleri dost ve sırdaş edinmeyin. Yoksa, böyle bir akılsızlıkta bulunup da aleyhinizde Allah’a apaçık bir delil vermek ve O’nun azabını üzerinize çekmek mi istiyorsunuz?” (Nisa Suresi, 144. Ayet)

Dostluk seçimlerimize dair bazı hadis-i şeriflerde şöyle buyrulmuştur :

“Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizî, Zühd, 45; Ebû Dâvûd, Edeb, 16)

“Sadece müminle arkadaş ol! Yemeğini de ancak takva sahibi olan yesin!” (Tirmizî, Zühd, 55; D4832 Ebû Dâvûd, Edeb, 16)

“İyi arkadaşla kötü arkadaş misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!” (Müslim, Birr, 146)

Allah’a yaklaşmanın yolu onun emir ve yasaklarına itaat ederken onun dostlarını sevmek, dostları ile dost olmak ve muttaki kişiler ile birlikte olmaktır. Bu durum insanı hem ameli olarak iyiye götürür hem de manevi olarak fevk mevkilere çıkarır. Maneviyat, yani hissiyat insanoğlu için en önemli etkenlerden biridir. Hayatın her alanında hissiyatımız ve maneviyatımız bizi yönlendirir. Bize güç verir ya da güçsüzleştirir. Bu nedenle maneviyatımızın kirlenmemesi için bu hususlara dikkat edip Halilullah olan insanlar ile birlikte olmalıyız. Kendisine baktığımız zaman bize Allah’ı hatırlatan, ilmi ve ameli ile bize örnek olup bizi ihya eden insanlar ile dost olmalıyız. Allah’a dost olan kişiler ile dost olmak Allah’la da dost olmaktır. Aynı şekilde Allah’a düşman olan kişilere muhabbet beslemek, onları sevmek, onlarla dost olmak dolaylı olarak Allah’a düşman olmaktır. “Buğz-i fillah hubb-i fillah“ ilkesi tam olarak da buraya dayanmaktadır. Allah için muhabbet, Allah için düşmanlık… Yani sevdiğimiz her şeyi Allah için sevmek, sevmediğimiz her şeyi de Allah için sevmemek. Sevgimiz menfaate değil Allah’ dayanmalı, Sevmediklerimizi de kişisel nedenlerden dolayı değil Allah’a düşmanlık ettikleri için sevmemek.

Bu durum Kur’an-ı Kerim’ de şöyle geçmektedir:

“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri yakın dost, sırdaş ve işlerinize vekil edinmeyin! Siz onlara safça sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz. Oysa onlar size gelen gerçeği inkâr etmiş ve sırf Rabbiniz olan Allah’a inandığınız için Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkarmışlardır. Eğer siz gerçekten benim yolumda cihâd etmek ve rızâmı kazanmak maksadıyla yurdunuzu terk edip çıktıysanız, kâfirlere nasıl sevgi gösterip sır verebilirsiniz? Gerçek şu ki, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da ben çok iyi bilmekteyim. Bundan böyle içinizden kim onlara sevgi besler ve sır verirse, kesinlikle dümdüz yoldan sapmış olur!” (Mümtehine Suresi, 1. Ayet)

“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez.” (Maide Suresi, 51. Ayet)

Allah (CC), bizlere kendi katında muttaki ve veli olarak gördüğü insanları dost kılsın. Maneviyatımızı ve ahlakımızı zedeleyecek olan insanları da bizden uzak eylesin. Çevremizde var olan bu tür insanları da bizden uzak eylesin. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi Ümmet-i Muhammed’in üzerine olsun.

Vesselam…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version