Dünya insanların bakışına göredir. Aynı pencereden bakan iki insandan biri çamuru görür; diğeri yıldızları. (Roger Shattuck)
Pencere aynı olmasına rağmen neden biri çamuru görürken, diğeri yıldızları görür, hiç düşündünüz mü?
İnsan, başını kaldırdığında ancak yıldızları görebilir. Başını eğdiğinde ise çamuru… Öyleyse insanın ilk yapması gereken şey; önce başını göğe doğru kaldırmayı öğrenmesidir.
Başın göğe doğru bakmasını ise iki yönde inceleyebiliriz. İlk akla gelen, başın bedenden yukarı doğru yönelmesi, çenenin biraz sivrilmesi ve göz bebeklerinin ileriye doğru değil de kaşa doğru yukarı kalkmasıdır.
Bu kalkış baş için kolay gibi görünse de aslında bedenin duygularla birleşip yukarı yönelmesi epeyce zordur.
Rus edebiyatında, roman kahramanlarının ortak özelliklerinden biridir; başın öne eğik olması. Rutubetli odalar, karanlık sokaklar ve sefalet içindeki bir yaşamda, genelde başlar hep öne eğik olarak tasvir edilir.
Hayata karşı ümitsizliğin yaşandığı bir dünyada, insanın başını yukarı kaldırması elbette epeyce zordur.
Manevi anlamda ise başın yukarı kalkması, göklerin ve tüm evrenin Yaradan’ına karşı olan muhabbetin bir göstergesidir. Dua ederken insan, ister istemez başını hep yukarı kaldırır. Ümidin görünmez bir sırrıdır; başın yukarı kalkması.
En çaresiz durumlarda, bazen nefes almakta bile zorlandığı anlarda insan, kendini dışarıya atar ve başını her biri ümit saçan, parlak yıldızlarla dolu gökyüzüne kaldırır. Her yıldız, ona bir ümit olarak daha da parlar, belki de göz kırpar.
Ümitsizlik, son zamanlarda pek kullanılmayan ama herkesin kalben yaşadığı duyguların açıklaması olan bir kelimedir. Bu kelime, yaşamımızın tam da merkezindedir aslında.
Eğitim, sağlık, insana verilen değer, ölümler, savaşlar, haksızlığa uğrayan insanlar, çocuk istismarı, kadın cinayetleri, maddi sıkıntılar, yetmeyen maaşlar, rüşvet, sahtekârlık, evsiz kalan yetim ve öksüzler, dinsizlik ve manen çöküşler; insanı ümitsizliğin en karanlık çukuruna götürmektedir.
Genç yaşta intiharların açıklaması, “ümitsizlik” kelimesinden başka bir şey değildir.
“Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün topraklar altında çürümüş gitmiş olacaktım.” diyor, kısmetli bir âlim.
Ölüm istenir mi? Elbette istenmez. Ama yaşam yorgunluğuna bir de ümitsizlik tohumu ekilmişse, hayatın insan için de bir anlamı kalmamış olur.
Yaşamanın bu kadar zorlaştığı bir dünyada, sanırım hayatta kalmanın tek yolu “inanç” olarak karşımıza çıkar.
Adını ne derseniz deyin (Allah, Tanrı, Yehova…), insanlığın tek kurtuluşu yine inançtan geçiyor.
Tek yaratıcıya inanç ile iyilik yapma ve iyi bir insan olma çabası, insanı ümitsizlikten kurtarabiliyor bir bakıma.
Anna Karenina kitabının son bölümünde, üç karakter de ölümü ister. İkisi dener, biri denememek için aklıyla cebelleşir durur.
Ümitsizlik girdabında boğulan Vronski, tabancanın içi boş olması sebebiyle şans eseri ölümden kurtulur. Ama yine de kitabın sonunda savaşa gönüllü katılır ve ölüme doğru adeta koşar.
Anna Karenina ise Vronski gibi şanslı değildir. Anna’nın zihnini ümitsizlik ve tükenmişlik öyle sarar ki son anda pişman olsa da tren tekerleği altında o güzel başı ezilmekten kurtulamaz.
Levin ise her gün aynı şeyleri yapmanın verdiği yılgınlıkla boğuşarak, “Niçin yaşıyorum ben?” sorularının cevabını bulamayarak ölümü kendine bir kurtuluş olarak görür. Bir anda bir hata yapmamak için, urgan ipini gözünün göremeyeceği yerlere saklar.
İçindeki iyilik ve iyi insan olma çabası, bir bakıma Yaradan’a karşı sorumlu olma; Levin’i kendini öldürmekten kurtarır.
Tüm kafasındaki soruların cevabını ise bir gün içine gelen bir huzurla ve başını göğe kaldırarak bulur. Gökyüzündeki yıldızlar da cevap olarak ona adeta gülümser.
İşte o zaman biz de şöyle diyebiliriz: İnsan, inancı sayesinde pencereden bakarken olayların çamurunu değil, parlayan yıldızını görebilir. Tabii bunun için de çok iyi bir göze sahip olmak gerekir.
Ümitsizlik ve gaye-i hayalsizlik insanı daha da çok kemirir yer bitirir. Çok güzel bir yazı başın dik olacak ve ümitler olacaksın👍👏
Kalemine sağlık
Yazın çok güzel olmuş Gülay abla.simdikiye kadar o kadar yazdıkların içinde en çok bu yazını beğendim 😘
Çok iyi kalem olmus
Hocam çok güzel konulara değiniyorsunuz , tebrik ederim, analizlerinize katılmamak elde değil, çetin yaşam mücadelesinde başımızı dik tutacak güzel gelişmelerin olması dileğiyle .
Ellerinize sağlık Gülay Hanım, yine harika bir yazı
Yine harikalar dökülmüş kaleminizden hocam herkesin kendinden birseyelr bulacağı bir metin olmus tebrik ederim elinize ,kaleminize sağlık.
Harika bir yazı yüreğinize sağlık
Gülay Hanım 🌼🙏🏻💫
Emeğinize sağlık Gülay Hanım 🌸