Ümmü Gülsüm – 2

Ebru Toraman 642 Görüntüleme Yorum ekle
6 Dak. Okuma

Sabah olmuş fakat saat oldukça erkendi. Henüz annesi ve üvey babası uyanmadan evden eşyalarını da alıp dışarı çıktı. Açıkçası bir daha geri dönmeyi düşünmüyordu.

İnsan hiç güvensiz bir şekilde, aklının estiği gibi alıp başını gitmek ister mi? İstemez ama mecbur bırakılmışsa, çaresizce sığınır karanlık sokaklara.

Zihninden bir dakika bile çıkmayan evladı ve de iş bulup onu yanına alabilmenin umudu onu ayakta tutan yegane sebepti. Bütün çalışan arayan dükkanlara giriyor ve tecrübesi olmadığı için geri çevriliyordu.

Günlerdir hiçbir şey yemediğinden ötürü olacak ki başı döndü ve sokağın ortasında bayıldı. Sokaktan geçen insanlar etrafına toplandı ve onu ayılttı. Biraz su içerdiler ve kendine geldi. Yaşlı bir amca neyin var kızım dedi. Ümmü Gülsüm sadece biraz açım diyebildi utangaç ses tonuyla .Küçük bir çocuk annesine teyzeye ne olmuş anne sorusuna annesi sadece açmış yavrum şeklinde cevap verdiğinde çocuk simidini Ümmü Gülsüm’e uzattı. Ağlayarak karşısında evladı varmış gibi çocuğun simidinden bir parça koparıp yiyen Ümmü Gülsüm başkaları bir şeyler versene kabul etmedi. Kalkıp yoluna devam etti. Akşam olmuş artık kendine sığınacak bir köşe bulmanın telaşı sarmıştı. Bir bankta üşüyerek uyuyuverdi. Kendine bulaşık, temizlik gibi birkaç iş bulup sığınacak yer buldu. Zaman böyle geçerken bir mağazanın iş ilanı için tekrar şansını denemek istedi. Bu mağaza sahibi kadının perişan halini görüp aynı zamanda kendine güvenli konuşması ve kabiliyeti olduğunu fark edip işe girmesini kabul etti. Azimle çalışıp başarılı olan Ümmü Gülsüm zamanla o kadar iyi bir müşteri potansiyeli elde etti ki birikimleri ile kendine küçük bir dükkan açmaya karar verdi.

Çocuğu için de hukuk mücadelesi başlatmış fakat onu bir kere bile görmemiştir. Bu içini kavuran ve her geçen gün sızlayan yara tebessümünden bile hissedilirdi. Eski eşi bir çok düzenbazlık yapıp sahte şahitler ve mahkeme ile onu evladından daha da uzaklaştırmıştı. Çocuğu ile babası ve ailesi o mahalleden bilinmezliğe taşınmışlar Ümmü Gülsüm ne yaptıysa onlardan uzun bir süre haber alamamıştı.

Ümmü gülsüm ticaret de çok yol kat etmişti. Şimdi de çocukluktan kalan hayalini gerçekleştirmek için önce dışarıdan liseyi de bitirip üniversite sınavına hazırlanıyor bulduğu her fırsatta ders çalışıyordu. Sonunda istediği olmuş o çok istediği tıp fakültesini kazanmıştı. Ayakta durabilmek için zihnini sürekli meşgul etmeseydi. Nasıl tahammül edebilirdi ki yaşadıklarına.

Yıllar geçmiş O 3. Sınıfa kadar okuluna başarı ile devam edebilmişti. hastalığının ilerlemesi okulunu bırakmasına sebep olmuştu. İş hayatı da bu durumdan etkilenmiş iş yerini kapatmak zorunda kalmıştı. Elindeki birikimini de hastanelere ve ilaçlara harcamıştı. Tedavisinin devamı için İstanbul’a gitmesi gerekiyordu. Evini eşyalarını satıp İstanbul’a gitti ve tek odalı bir ev kiraladı. Tedavi olurken aynı zamanda geçimini masraflarını da karşılayabilmeliydi. Komşusu Sema hanım;

“Gel sana dikiş yapmayı öğreteyim, en azından zor durumda kalmazsın.” Ümmü Gülsüm;

“Öğrenebilir miyim sizce?” Sema hanım;

“Neden öğrenemeyesin? Sen kadın başına, hasta halinle neler başarmışsın.”

Ümmü Gülsüm dikiş öğrenip ikinci el bir dikiş makinesi alıp önceleri komşuların pantolon paçaları ile işe başlayıp sonra geçimini sağlayacak kadar dikiş yapabilir duruma gelmiştir.

Yıllar sonra oğluna ulaşabilmiş fakat oğlu annesine nefret dolu yetiştirilen genç bir delikanlı olmuştur. Ona kendini anlatmaya çalışsa da bu boş bir çabadan ileri gidememiş, artık yaşamının sonuna kadar oğlu ile bir daha görüşemeyecektir.

Ne kadar acı değil mi? Bazen ne yaparsak yapalım şartlar bizi içimizde iyileştiremediğimiz yaranın üzerine tuz basmışçasına yaşamaya mahkum eder. Bu dünyanın bir illüzyon olduğunu gösteren her an bizimle olan bizi büyüten olgunlaştıran, güçlendiren yaralarımız. Çoğumuz da böyle değil miyiz? Her ne kadar saklamaya çalışsak da dış dünyadan yaralarımızı onlar gülüşlerimizin, ifadelerimizin içine saklanıverirler. Ancak birbirine benzer durumları yaşayanlar çözebilir bakışlardaki, gülüşlerdeki o gizli yansımaları.

Ümmü Gülsüm bir gün bir kitap dükkanında aradığı kitabı raflarda ararken hayatının sonuna kadar ona eşlik edecek o insanla karşılaşır. Yıllar sonra kalbinde ilk defa farklı kıpır kıpır bir duygu uyanmıştır. Karşıdaki kişinin de duyguları farklı değildir. Zamanla tanışıp evlenirler. Eşi ondan yaşça birkaç yaş küçük olsa da ona hayatının en zor anlarında gönderilmiş bir hediye gibi yanında ve destek olmuştur. Ümmü Gülsüm’ün bundan sonraki hayatının yarısından çoğu hastanelerde geçse de eşinin desteği her zaman iyi hissetmesine sebep olmuştur. Onun yaşadığı ameliyatlar, sağlık sorunları öyle her insanın kaldırabileceği kadar kolay değildi.

Kendini iyi hissettiği yaşamının diğer zamanlarını boş geçirmemiş yetim çocukların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için elinden geleni yapmıştı.

46 yaşında artık kalbinin gücü bitmiş hakkın rahmetine kavuşmuştu. İnnalillahi ve inna ileyhi raciun.

Ümmü Gülsüm benim hayatımda iz bırakmış çok özel bir insandı. Naif kişiliği, yaşadıklarına karşı güçlü duruşu ve hiçbir zaman isyan etmeyip her halükarda şükretmesi beni çok etkiledi. İncecik ses tonuyla asla kimseyi kırmayan, çok güzel hitapları ile gönül alan güzel insan Rabbim sana rahmeti ile muamele etsin…

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Ebru Toraman
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version