Hayat ve ölüm arasında geçirdiğimiz bu zaman diliminde, elimizdeki tek hazine gibidir umut etmek. O olmazsa yaptığımız veya yapacağımız hiçbir şey bizi heveslendirmez, yaşama bağlamaz ve bir şeyler hep eksik kalır hissiyatı verir.
Bazen bir hastane köşesinde, hak etmediğin halde azarlandığında, bahçeye inip bir köşede dua etmektir umut. Hiç iyileşmeyeceği söylenen hastanın iyileşmesi için bir mucize beklemektir. Kötü geçirdiğin bir çocukluk veya ergenlikten sonra, yetişkin olduğunda güzel bir hayatın olacağına dair beklentinin adıdır. Bazen, platonik olarak aşık olduğun kişinin seni fark etmesidir. Bazen de çok çalıştığın, emek verdiğin bir dersten heyecanla iyi bir not almak isteğidir. Mutlu bir evliliğin nazarı gibi, yıllarca olmayan bir çocuğun olma ihtimalidir. Çok sevdiğin, evladın gibi gördüğün köpeğinin ölmemesi için gözünün içine bakmaktır. Yıllarca yazdığın hikayelerin birisi tarafından fark edilmesidir. İş yerinde hakkın yenildiğinde hakkını aramaktır.
‘Olmaz’ dedikleri her hangi bir şeyi oldurabilmektir. Maskeli baloda kılıktan kılığa giren bir melek gibidir. Sırtına yüklediği çuvaldan bir umut bekleyen herkese hediye dağıtır gibi dağıtan bir Noel Babadır…
Örnekleri dilediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Hayatımıza yön verecek, bizi bir adım ileriye taşıyacak olan umutlarımızdır. İçimizde hissettiğimiz ama adlandıramadığımız bir boşluğun içini doldurmaktır.
Onsuz kaldığımızda yönümüzü kaybeder; Amacımız olmadan kuru kuru yaşar ve ölür gideriz.
Her kaybettiğimizi sandığımızda, düştüğümüzde, Otuz kere deneyip yine de başaramadığımız da, tekrar ve tekrar ayağa kalkmayı düşünelim. Düşüncemizin eyleme dönüşmesini umut ederek ayağa kalkalım…