Üsküdar’da 12 Dakika

Dilara Demirci 468 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Kıyıya vuran dalgaların sesini duyuyordu kadın. Ama gözlerini kaldırım taşlarından alamıyordu. Bir adım bir adım daha izliyordu. Hafiften yağmur damlıyordu yüzüne. Rüzgar daha fazla ilerlemesini istemiyormuş gibi itiyordu kadını. Keşke durdurabilseydi onu o gün.

Çok öncelerden tanıyorlardı birbirlerini aslında ama araya yıllar girmişti. Yolları tekrar birleştiğinde kadın genç değildi artık. Adamsa kadına hiç tanımadığı biriymiş hissini verdi. Eski tanıdığı şimdi adam olmuştu. Kalpleri hala aynı hızla çarptı oysaki. Kadının avuç içleri terliyor, bacakları hafiften hafife titriyordu.

“Merhaba” dedi adam.

“Merhaba” dedi kadın. “Nasılsın?”

“İyiyim. Hep bildiğin gibi.” dedi adam. Oysa ki ruhu bedeninde çırpınıyor, “Seni çok özledim” diye haykırıyordu.

“Seni hep uzaktan bildim.” dedi kadın kırgın bir ses tonuyla. Adam bu kırgınlıkta cesaret buldu. Belli ki daha da derinleşmek istiyordu kadın.

“Seni üzmek istemedim.” dedi adam.

“Aldırma sen. Ben biraz hassasım sanırım.” dedi kadın.

“Ben üzerim sanki.” dedi adam.

“Beni mi?” dedi kadın.

“Hayır. Hassas kalpleri” dedi adam. Aslında seni üzerim demek istediğini anlamıştı kadın. Ah keşke o an bilebilseydi. Ama adamı yıllar sonra görmenin sevinci ile öyle doluydu ki düşünemiyordu mantıklı. Tek bildiği sevmesini istediğiydi. Adam onu çok sevsindi.

“Ben üzmem.” dedi kadın.

“Beni mi?” dedi adam. Kadın düşüncelere dalmışken yine sordu adam.

“Ne yapmak istersin?”

Biraz durdu kadın. Düşünüyordu.

“Boynundaki benden öpmek isterim.” demek istedi kadın. Ama ağzından dökülemedi.

“Bilmiyorum ki. Sonuçta yeni, seni tanımıyorum.” dedi kadın.

Az ilerideki bankı gösterdi eliyle adam. İkisi birden ilerlediler ve banka oturdular. Gri gökyüzü dalgalı denizi kaplamıştı sanki. Deniz nerede bitiyor, gök nerede başlıyor belli olmuyordu. Ufuk bile onlara benziyordu. Birbirlerine aşık iki insan gibi iç içeydi. Ya da kadın öyle sanıyordu.

Sohbet ettiler uzun uzun. Keyfi yerindeydi adamın. Tedirgindi kadın. Yıllar içinde ne ara sevmişti adamı bilmiyordu. Şimdi o da sevsin istiyordu. Adamın gitgide derinleşen sözleri ümit verdi kadına. Onun da sevdiğine ikna oluyordu. Derken sert bir dalga vurdu kıyıya. İstinat duvarını aşan dalgalarla ıslandı ikisi de biraz. Önlerinden sürekli birileri geçiyordu. Adam hepsini saymıştı içinden. Bastonuna yaslanarak yürüyen bir ihtiyar, siyah-sarı alacalı bir kedi, el ele yürüyen aşıklar, bir de çocuğunun elinden tutmuş onu hızla sürükleyen bir baba. Sohbet sıkmaya başlamıştı adamı. Bir an önce konuya varılsın istiyordu. Kadın ona açılsın, elini tutsun ve her şey bir anda yaşansındı. Eskilerdeki gibi değildi ki aşk. Masum bakışmalar, sohbetlerden çıkarılan anlamlar gerideydi artık. Her şey çok hızlıydı. Zaman hızlıydı ve adam zaman kaybetmek istemiyordu. Yavaş yavaş soğudu kadından. Kadın hissetmişti soğuğu. Ama bu soğuk yağan yağmurdan, esen rüzgardan daha soğuktu. Kırıldı. Kırgındı.

“Artık kalkalım mı?” dedi adam.

“Neden?” dedi kadın.

“Ben pek hoşlanmıyorum ayak üstü sohbetlerden” dedi adam. Anlamıştı kadın. Hoşlanmıyordu adam ondan.

“Tamam” dedi kadın. Vedalaştılar. Hoşça kal demedi ama adam. Önce kadın döndü arkasına, sonra adam. İkisi de geldikleri yöne doğru yürüdüler. Farkında değillerdi, oysaki başladıkları yere döndüklerinden.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version