Yine bir utançla karşı karşıyayız. Aslında yeni bir utançla demek lazım. Zira insanlık tarihi bu ve buna benzer utançlarla o kadar dolu ki.
Bir toplum, göz göre göre yok edilmeye ve tarihten silinmeye çalışılıyor ve bu tüm dünyanın gözü önünde cereyan ediyor. Tek başına bu durum bile insan denen ırkın ne kadar zalim ve vahşi olabileceğini gösteren en önemli göstergelerden biri.
İnsanlık tarihi bu utançlara hiç de yabancı olmamakla birlikte kendi tarihinden hiç ders almaması ve başlığımızdaki gibi uslanmaması anlaşılır gibi değil. Zira kendi ırkını yok etmek gibi gaflete girebilen tek canlı insanoğlu.
Yıllardır kanayan yara olmaktan kurtulamayan Ortadoğu’nun son hali ne yazık ki içler acısı ve yaşananlar tam bir soykırım. Filistinli Müslümanlara yapılan şey tam olarak sistematik bir katliam. Kendi işine gelince demokrasiden ve insan haklarından dem vuran dünya toplumları söz konusu Filistin veya Müslümanlar olunca takındığı tavır tam bir iki yüzlülük. Ama buna yabancı mıyız? Tabi ki hayır. Çünkü bu durum tarihte o kadar çok tekrar etti ki, artık bu toplumlardan medet ummak tam bir akıl tutulması olur.
Aslında bu yazının çıkma sebebi, daha önce de yaşanan bu kıyımın tekrarlaması ve bunu eleştirmek değil. Bu tekrarlar yaşanırken buna maruz kalanların devam eden süreçte hiçbir şey yapmayıp, hiçbir önlem almayıp, farklı davranmayıp, bu durumun başlarına tekrar gelmesini beklemeleri ve olduğunda da daha önce yaptıkları gibi ikiyüzlü devletlerden kendilerine yardım edilmesini beklemek.
Bu bekleyiş son bulmalı. Bunun yerine “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” felsefesine sahip ülkeler üzerlerindeki ölü toprağı atıp silkelenmeli. İsrail denen toplumun hedefi de belli yapacakları da. Buna şaşırmayı veya evhamlanmayı bırakıp, birkaç milyon nüfusla milyarlarca Müslüman’a nasıl kafa tutabildiklerine bakılmalı.
Bakılmalı ki bu şımarık ve haddini aşmış toplumun artık bu küstahlıklara son vermesini sağlayalım.
Bu çok zor mu? İnanın değil. O toplumun üyeleri de insan ve her insan gibi daha güvenlikli ve daha ferah bir hayat isterler. Bunun için yaptıkları eylemlerden dolayı kendilerinin de güvenli olamayacaklarını görmeleri lazım. Görmeleri lazım ki insanca yaşamanın sadece kendi hakları olmadığını, bu hakka tüm toplumların sahip olmaları gerektiğini bilsinler. Bunun için de sorumluluk alması gereken devletlerin bu sorumluluktan kaçmamaları ve elini taşın altına koymaları elzem.
Bu olmasa ne mi olur? Bu haddi aşmış toplum asla yetinmez ve bugün bir duruş sergilemekten korkan ve kafasını kuma batıran toplumlara da yarın elbet bulaşır. İşte o gün susmanın nasıl bir yanılgı olduğunu anlarlar.
Çare birlikte hareket etmekte. Yol ise topyekun mücadelede…