Üslup kimliktir, muhataba biçilen kıymettir.
İletişimin temelinde konuşmak değil, konuşabilmek vardır. Yine sözün ortasından bir giriş yaptığım fikrine kapılmış olabilirsiniz; fakat bu konuda düşüncelerimi paylaşırken arada net cümleler kullanarak asıl vurgulamak istediğim noktaya sizi de çekmek istiyorum.
Konuşmak, herkesin yapabildiği; kendisini, isteklerini, beklentilerini ya da istemediği durumları anlatabildiği bir iletişim şekliyken “konuşabilmek”, kişiliğin yansımasıdır. Karşısındaki kişiye karşı gösterilen saygının, değerin ölçütüdür.
Yakınen tanıdığım insanlarda gözlemlediğim bir olayla konuyu biraz daha açmak isterim. İş yerinde üstlerine ya da müşterilerine karşı konuşurken nezaket ve saygı kurallarına uygun şekilde davranan birisinin, aynı özeni astlarına, ailesine, çocuklarına karşı neden sergilemediğini düşünür dururdum.
En nihayetinde, sözcükleri seçerek sakin bir şekilde ifade edebilen ve bunun ayrımını yaparak uygulayabilen birinin, diğer taraftan ne denli kaba cümlelerle, nezaketten ve empatiden uzak, sadece konuşmuş olmak adına, duymakta zorlandığım ve anlamak için çaba sarf etmediğim haliyle önemsemediğim o üslubu kendisine nasıl yakıştırdığına şaşırır kalırdım.
Zamanla fark ettim ki bazı insanların özleri kaba, yani asıl üslupları bu ve kişilikleri de bu yönde eğilim gösterip kalıplaşmış. Yaranma çabası, iyi görünme telaşı, “el iyisi” olmak adına geçici olarak zarif bir kuğuya dönüşen insanların, yakinen tanındığı çevresine karşı; kırıcı, sert, emir kipleri ve kibir dolu sözlerinin yanı sıra boş boş övünerek, kendilerini ve yaptıkları işleri sanki onlardan başka yapabilecek meziyette kimse yokmuşçasına anlatmalarının altında “yetersizlik” olduğunu anladım.
Sesin yükseldiği yerde söz sükûnete sığınır.
Konuşmak, bağırmak değildir!
Konuşmak, iğneleyici sözlerle yaralamak değildir!
Konuşmak, karşınızdaki kişiyi dinlemeden sürekli cevap vermeye tetiklenmek değildir!
Konuşmak, ağır sözlerin arkasına sığınarak kendini haklı çıkarmaya çalışmak değildir!
Konuşmak, nezaketten uzak kaba tabirlerle doldurulup mahcubiyet yaratmak değildir!
Konuşmak, böbürlenmek adına sürekli kendinden söz etmek değildir!
Konuşmak, keskin cümlelerle derin yaralar bırakmak değildir!
Konuşmak, yeniden bakılacak yüze bakılmayacak kadar ileri gitmek demek değildir!
Bu örnekleri zihninizde çoğaltabilecek sayısız örnek ekleyebilirsiniz; fakat “konuşabilmek” adına kaç örnek var zihninizde? Önemli olan tam olarak bu kısım.
“Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.” (Şadi Şirazi)
Konuşabilmek, üslubu güzel kullanmaktır dostlar. Doğru olanı söylemek elbette ki önemli; fakat nasıl söylediğiniz en önemlisi. Duyulması ve o sözün yıkıma sebebiyet vermeden kalbe ulaşması için üslup önemli. Duygularınızı doğru ifade edebilmeniz, anlaşılır olmak için üslubunuz önemli. Kırgınlığınızı hissettirebilmeniz için doğru cümlenin yanına güzel bir üslup eklemek önemli.
İhtiyaçlarınızı anlaşılır kılmak, beklentilerinizi düzgün bir şekilde ifade etmek için…
Sevilmeniz ve sevilmenizin devamlılığı için üslubunuzu doğru kullanmalısınız. Çünkü kalbe sevgiyi eken, sevgi dilinin kendisidir.
Üslubunuz sizsiniz!
Üslubunuzun, kişiliğinizin ve karakterinizin yansıması olduğunu unutmayın. Konuşmanız, konuşurken seçtiğiniz cümleler ve söyleniş şekli, aynı zamanda karşınızdaki kişiye verdiğiniz değer, sevgi ve saygının göstergesidir. Haliyle sizin o kişinin hayatında nerede olacağınızın, onun nezdinde alacağınız değerin de ölçütüdür.
İnsanlar, “insanca” konuşarak anlaşır. İnsana yakışan budur.
“Sesinin değil, sözünün yüksekliğindedir insandaki zarafet. Tüm gönüller için bir anahtardır, yumuşak üslup dildeki letafet.” (Tahsin Özmen)