Ve Bir Şey Daha

Rabia Aktaş İleri 589 Görüntüleme 1 Yorum
6 Dak. Okuma

Siz hiç yaşarken öldürdünüz mü kendinizi? Fikirleriniz uğruna kapsüle sıkıştırılmış hissine kapılmanızı sağlayan kuralları elinizin tersiyle itip kendi kurallarınızı kabul ettirdiniz mi? Peki milyonlarca insanın arasından sıyrılıp kendi yolunuzu çizdiniz mi bir garajda?

1955 yılında dünyaya gözlerini açan Steve Jobs, aslen Suriyeli olan babası Abdulfettah John Sandalli ve annesi Joanne Schieble tarafından; Paul ve Clara Jobs çiftine evlatlık verilmişti. Çünkü biyolojik anne ve babası üniversitede tanışmış iki gençti ve onlara göre evlat sahibi olmak için henüz erkendi. Jobs yıllarca bu gerçeğin hüznü ile yaşadı. İçinde gizli bir yerlerde biyolojik anne – babasına karşı duyduğu öfke yıllar boyu onun hayata karşı katı tutumunun sebebidir belki de, kim bilir? Nitekim onu tanıyanlar her zaman Jobs’tan huysuz, inatçı ve kural tanımaz biri olarak bahsetmiştir. Kendi kuralları ile yaşayan Steve Jobs’u Jobs yapan da bu asi kişiliği değil miydi zaten?

Hayatında siyah ya da beyazın hâkim olduğu bir kişi için çok fazla seçenek yoktur. Bu noktada belirlediğiniz çizgide ya başarılı olacaksınızdır ya da başarısız. Bu asi ruh için de bu iki seçenekten sadece birisi vardı; başarılı olmak! Sade ve sadece başarı! Mükemmeliyetçi bir kişiliğe ve dünya görüşüne sahip olan Jobs herkesi bu özelliğinden bıktırmıştı ama her şeye rağmen onu tanıyanları elde ettiği başarıları ve etrafa yaydığı enerjisi ile kendisine hayran bırakıyordu. Onunla tanışan herkes iş disiplini konusunda tavizsiz hallerine başka bir nazar ile aşıktı. Steve Jobs üniversite hayatını sonlandırıp arkadaşı Wozniak ile Silikon Vadisinde, ailesinin garajında Apple’ı tasarladı. Evet, yanlış duymadınız Apple Silikon Vadisi’nde bir garajda tasarlandı. İlk bakışta her şey hayalden ibaretti. Gece gündüz iki arkadaş bu küçücük garajda kurmuş oldukları hayalleri gerçeğe dönüştürebilmenin aşkı ile yanıp tutuşuyordu. Apple’ın teknik işlerini her ne kadar Wozniak ilerletmiş, o da pazarlamasını yapmış olsa da kendi koyduğu kurallar ile kendi yolunu çizmiş hırslı bir kişiydi. Jobs Apple’ı öylesine etkileyici bir şekilde pazarlamıştı ki Wozniak onun gölgesinde kalmıştı. Tüm dünyanın adından söz ettiği Apple Jobs’un imzasıydı artık. Yaptığı her işte kural tanımaz ve asi kişiliği ön plana çıkıyordu. Öyle ki; Apple’in şirket binasının bir uzay aracı gibi olup camdan yapılmasını istemişti. Bu şeffaflık onun hem zarafetini hem de sadelik ile bütünleşen kararlı kimliğini sıradanlıktan uzak tutuyordu. Isırılmış bir elma logosu Jobs’un imzası olacaktı. Itunes, Ipad ve Ipod ile kasıp kavurarak dünyaya ismini altın harflerle duyurdu. Apple artık dünya pazarındaydı ve onu harika bir kimlikle dünyaya tanıtmıştı Steve. Özellikle Apple telefonlarının üzerinde fazla tuş istememişti. Ses açma kapama tuşu ilk çıkan Iphone telefonlarda yoktur ve özellikle siyah ve beyaz renklerden yanadır Jobs. Beyaz sadelik ve mükemmelliğin adıdır. Jobs’un kötü bir yanı huysuzluğunun yanı sıra hijyen konusunda beklenilenin dışında olmasıydı. (Çevresindekiler bazen onun çok kötü koktuğunu, sık sık banyo yapmadığını bile söylemiştir.)

Çocukluğunu belleğine kötü anılar kazıyarak geçiren bir kimse için zordur hayata böylesine azimle tutunmak ama o bir köşeye çekilip kaderine razı olanlardan olmadı hiç. İsmini tüm dünyaya duyurması bunun en güzel kanıtı değil miydi?

Öylesine mükemmeliyetçiydi ki evine eşya seçerken bile zorluk çektiği için bir lamba ve birkaç minder ile mutluydu. Sadelik yeterince mutlu ediyordu onu. Çok fazla seçenek çok fazla hataydı. Neden kargaşanın içinde ruhunu buhrana sürüklesin ki…

Zamanın bir türlü iyileştiremediği yaralar vardır ve bu yaralar büyür, büyür, büyür ve bazılarımızı hayattan erkenden çekip alır. Ekim 2003’te kanser teşhisi konulduktan sonra Jobs hayattan kendini tamamen soyutladı. Çok fazla yemek yemiyordu artık. Sürekli aynı kıyafetleri giyiyor ve pek fazla banyo yapmıyordu. Pesketaryendı (balık veya diğer su ürünlerinin yenmesi ‘balık eti yiyebilen vejetaryenler’) Onun dışında et ve et ürünleri yiyemiyordu. Bu vücudunu daha da güçsüzleştirmişti ama o tercihleri uğruna çoktan ölmeyi göze almıştı. Ölümüne yakın biyografisini yazmasını istediği Walter Isaacson’a şu cümleyi kurmuştu: “Ölümden sonra bir şeylerin sürdüğüne, en azından bilincin sürdüğüne inanmayı cidden istiyorum; ama öte yandan açma kapama düğmesi gibidir ‘tık’ diye gidiveriyorsundur. Belki de bu yüzden Apple cihazlarına açma kapama düğmesi koymaktan hoşlanmadım hiç.”

Bugün bütün dünya bu asi adamı ve onun başarılarını konuşuyorsa her şeye ve herkese rağmen azmi ve kararlı duruşu bunun tek sebebidir. Üniversiteyi bırakıp kendini herkes gibi hissetmek istemediği için hayallerinin peşinden koşmasaydı belki de gerçekten herkes gibi olacaktı; ama o sıradanlığı seçmedi. Hepimizin içinde bir gün duyulmasını istediğimiz cılız bir ses vardır. Bu ses hayallerimizin, ümitlerimizin cılız sesidir. İşte o sesi susturmayın. Bir gün mutlaka bir yerlerde o sesi duyacak olan birileri vardır. Hayallerinizden asla vazgeçmeyin. Önünüze çıkan taşları ellerinizle kaldırırken sizi siz yapacak olan mücadelenize teşekkür edin. Unutmayın, küçücük umutlar, büyük başarılar taşır.

Jobs’un hayat hikayesini merak ediyorsanız ölmeden önce yazdırdığı biyografisini okuyabilirsiniz. (Steve Jobs – Walter Isaacson) Ürünlerini her pazarlamaya/tanıtmaya çıktığında onların en önemli özelliklerinden bahsederken “ve bir şey daha …” derdi. Bu cümle onunla bütünleşmişti. 5 Ekim 2011’de hayata gözlerini yumduğunda bu cümle sessiz kaldı. Kim bilir belki de Jobs’un söyleyeceği daha çok şey vardı…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Şair & Yazar
1 Yorum
  • Kalemine sağlık yine çok güzel, etkileyici ve başarılı bir yazı daha..🌸☺️🌿 bir gün çok daha güzel yerlerde olacaksın 💐

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version