Nereden başlasam bilemedim? Ama Evet başlamalıyım bu hikâyeye bir yerden. Çünkü başlamadığım her ân içime birikip çoğalıyor ve çoğaldıkça içimi zorluyor. bazen nefesiz kalıyorum, bazen de içim acıyarak huzursuz oluyorum ve dünya, beni esir tutan bir zindan gibi dar geliyor. Belki anlatsam içimde beni rahatsız eden yük kalkar, hafifler ve huzuru bulmuş olurum bunca huzursuzluğun içinden…
Sizce veda nedir, bilir misiniz?
Veda;
“Birinden ayrılıp esenlik dileyip gitmek midir? Yoksa her ân seninle olduğu halde bir gün gidebileceği ihtimaliyle veda kokusuyla kokması mıdır?”
Bence birinin seninleyken bile bir gün senden uzak diyarlara gitme korkusuyla yaşarken o kişinin veda kokması; her ân seninle küçük küçük vedalar etmesidir. Küçük vedalar toplanır ve bir gün büyük bir vedaya toplanıp o kişinin sizden gitmesidir. Veda kokan biri her gün biraz daha sizin içinizde; “bir gün gitme ihtimali korkusunu” besleyip büyütür durur. Ve bu vedanın kendisinden daha zor ve büyük bir şeydir. Tanımı yok; tarifi, cismi, ismi yok sadece yaşarsınız.
Bilmezdim meselâ küçük vedaların büyük vedalardan daha zor ve büyük olduğunu.
Size güler, mutludur, umutludur; gülüşüne karşılık verip gülerken bile o gülüş içinize yüreğinize demirden dikenler gibi batıp durur içiniz yanar, acır ama o kişinin gülüşüne hüznün gölgesi düşmesin diye belli etmeden kahkahalara boğulursunuz. Neden mi? Çünkü veda kokuyordur ve veda kokan biri sadece içinizde bir korkuyla yaşamaya esir eder sizi. Veda böyle bir şey işte. Gitmez kalır. Ama içinizde bir hüzün ve korkuyla yaşamaya esir edip durur. Ne gidiyor ne de kalıyor ve hep bir belirsizlik içinde zindan bir hayatı yaşatıp durur. Ve hep veda kokuyordur. Elveda demeden kalır, gitmez, bitirmez ama hep korku ve hüzün içinde yaşatıp durur, süründürür sizi…
Ve aynen bir gün böyle oldu. Yüzünde güneşi gülüşünde baharı taşıyan biriydi.
Cemalinde bir aydınlık gülüşü hep bahar çiçekleri kokan biriydi. Farklı biri mevsimleri ve güneşi taşımak herkese nasip olmaz ama ona olmuştu. Tam buradan size soruyorum;
“Sizin günde kaç sabahınız olur?”
Bir değil mi? Benim onun gülüşü addedince binlerce sabahım olurdu bir günde meselâ.
Peki; “Sizin bir yılda kaç baharınız olur?” Bir değil mi?
Benim bir yılda değil, bir günde binlerce baharım olur, milyonlarca bahar çiçeklerim açardı meselâ. Gitmez, kalırdı. Ama hep veda kokardı. Gülerken ben de gülerdim onunla o mutlu olurdu. Ama benim gülüşüm yükseldikçe gülüşüm yüreğime demir dikenler gibi yüreğime batar ve acı verirdi. Çünkü veda kokusu ciğerlerime değiyordu. Bir gün gidebilme ihtimali, beynimi kemiren o; “ACABA” kurdunu büyütüp dururken; ruhuma hüzün, gönlümde sızı eksilmedi. Hep bir gizem hep sır doluydu perdenin arkası. Bu gizem ve sır veda kokusuyla doluydu ve bu koku korkularımı ve hüznümü çoğaltıp duruyordu. Bu da vedadan daha büyük ve zor olan bir veda kokusu salıyordu ciğerlerime. En büyük veda giden birinin değil; yanınızda durup sürekli o korkuyu size yaşatan birinin yaşattıklarıdır.
Ne güzel özetlemiş bazı düşünürler vedayı,
Edin Blacks; “Yakın olanlara veda etmek her zaman en zorudur.” diyerek insan kendisiyle hemhâl ve hemdem olan birinden veda etmenin zorluğunu belirtmiş. Canında can giderse ne kadar zor ve acı olduğunun özetini sunmuş bize.
Jeremy Taylor; “Hiç gitmeyecekmiş gibi seversin. O da hiç sevmemiş gibi gider.” diyerek birini candan sevdiğinizde o kişinin bütün sevginizi göz ardı eden bir nankörden farksız bir şekilde gidişini özetlemiştir.
En büyük vedalar, yanınızda ama gitmez dediğiniz kişilerin veda kokmasıdır. Bunlar içinizde hüzün ve korkuyu büyüterek sizi bir hayat zindanına mahkûm ederek yaşatır…
Sevgiyle kalın…
İyi okumalar dilerim…
Kaleminize sağlık hocam
Elinize ve kaleminize sağlık. Okuyunca her kelimesi ayrı ayrı ruhun ihtiyacını karşılar şekilde yazılmış gibi.
Kaleminiz susmasın. Yazdıklarınız gönlümüzü fetheden bir fatih gibi bizi fethedip götürüyor.