Bir başkasının duygusal veya fiziksel varlığının eksik olması, kişinin tek kalması haline yalnızlık denir. Yalnızlık kavramı akla geldiğinde çoğumuza olumsuz, baş edilmesi zor anları çağrıştırır. Günlük hayatta farkında olmadan bizi rahatsız eden yalnızlık duygusundan kaçınmaya çalışırız. Duygusal olarak görülmediğimiz ilişkiler içerisinde olmayı tercih ederiz, sürekli film izleyip yemek yiyerek bedenimizi ve zihnimizi uyuşturur, ihtiyacımız olmadığı halde kendimizi yeni eşyalar ve kıyafetler alırken buluruz.
Uzun dönemli yalnızlığın ruhsal ve fiziksel olarak zarar verdiği bir gerçektir ancak belli dönemler yaşanan yalnızlık durumlarında, gerçekleşeceğine inanılan kötülükler içerisinde sıkışmak yerine, bu süreçte olabilecek iyilikler de görülebilir. Midenizi rahatsız eden bir şey yediğinizde bedeniniz kendini korumak adına o besini kabul etmez ve tepki gösterir. Çok çalıştığınız günün ertesi gözleriniz kızarır, başınız ağrır ve vücudunuz bu yolla iyileşmek için kendinize zaman vermeniz gerektiğini gösterir. Bu açıdan bakıldığında yalnızlık duygusu kendinizi korumak ve iyileştirmek için bir araçtır. Ne olup da böyle hissedildiğini anlamak, kendi bütünlüğüne her yönden bakıp potansiyelini keşfetmek, üretmek ve olanı kendine uygun hale getirip yenilenmek için değerlidir. Winnicott yalnız kalabilme kapasitesinden bahsetmiştir. Bu kavram yalnız olma halinde kişinin deneyimlediği duygularla kalabilmesi ve yalnızlığı olumsuz bir deneyim olarak algılamaması ile ilgilidir. Winnicott yalnızlık duygusuna tahammül edebilmede bakım verenle kurulan ilk ilişkinin önemli olduğunu, başkasının varlığında bebeğin yalnız kalmaya ve bu beceriyi geliştirmeye ihtiyaç duyduğunu söyler. Anne ve bebeğin günlük yaşantısı düşünüldüğünde, anne kendi ihtiyaçlarını karşılarken bebeğin onun varlığında ilgisini çeken oyuncaklarla tek başına oynaması, meraklı gözlerle çevresini incelemesi annenin bebeğe kendisiyle kalması için alan tanıdığını gösterir. Bu süreçte bebek bir müdahale olmadan kendisini gözlemleyebilme, bedeni ve duygularıyla temas edebilme imkanı bulur. Annenin bebeğin alanına saygı duyması, sağlıklı ve güvenli bir şekilde yakınlık kurmamaya tahammül edebilmesi bebeğin yalnız kalabilme kapasitesini destekler. Annenin bu davranışı bebeğin yetişkinlik döneminde kendi başına kalabilmesi, kendine karşı şefkatli olabilmesi ve tek olduğunda durup dinlenmenin iyi olduğunu görebilmesini sağlar.
İnsan yaşamında hiçbir şey aynı kalmaz. Bu sebeple var olan kaynaklardan destek almak ve bakış açısını büyütüp yeni beceriler edinmek önemlidir. Koşullar gerektirdiğinde yalnızlığı deneyimleyip kendinizle kalabildiğiniz ve bu dönemi yok saymadığımız sürece her şeyin sizin için olduğunu görebilir, yaşamınızı istediğiniz gibi şekillendirebilirsiniz.