Yalnızlık Üzerine Hasbihal

Şükrullah Yavuzer 81 Görüntüleme Yorum ekle
7 Dak. Okuma

Yine gece
Yine sessizlik
Yalnız
Bir bardak çay
Bir hüzzam şarkı
Teselli eder beni.
Bir kalem
Bir de kağıt…

Yalnızlık yalnızlık
Gözlerindeki mavilik kadar
Serin bir yalnızlık
Tenhaya çekildim
Bir bir söndü ışıklar
Her taraf karanlık
Bir sen kaldın
Bir sen
İçimde aydınlık…

Japonya’da “Ohitorisama” adı verilen yalnız kalma sanatı günden güne yayılırken, yalnızlık çekenlere arkadaşlık edecek yapay zekâlı robotlar da üretilmeye başlandı. Japon hükümeti bu durumu ciddiye alarak YALNIZLIK BAKANLIĞI adı altında yeni bir bakanlık kurdu…

İnsanlar yalnızlıklarını telefon ve bilgisayarla uğraşarak telafi etmeye çalışıyorlar.

İnsanlar gittikçe dijitalleşiyor ve bireyselleşiyor. New York’ta “yalnızlık paylaşılmaz, yemekte bile” sloganıyla açılan bir restoran, insanlardan soyutlanarak yemek yeme imkânı sağlıyor. Bu restoranın inanılmaz derecede rağbet görmeye başlaması neyin habercisidir acaba?

Yalnızlık kimine göre huzurun adı, kimine göre ölümün diğer adıdır. Kiminin yüzünde güller açtırırken, kiminin kâbusudur yalnızlık… Yalnızlık, insanı uçuruma da götürebilir, ulvilik makamına da çıkartabilir. Kimilerini delirtirken, kimilerini bilge yapar yalnızlık…

Yalnızlık neydi acaba? Kendini bulma ve tanıma mıydı yoksa kendinden uzaklaşma mı? Baudelaire’in şair tanımındaki gibi, “Şair, kalabalık içindeyken yalnız, yalnızken de kalabalık olmasını bilen kişi miydi?” Kalabalığın içinde bile yalnız hisseder miydi insan kendini?

İnsanlar yalnızlığa aşinaydılar aslında. Dünyaya yalnız gelir ve yalnız başlarına sonsuz yolculuğa çıkarlardı. Yalnızlık bir kişilik bozukluğunun habercisi mi yoksa olgunlaşmanın, kendini bulmanın göstergesi miydi? Fiziksel olarak yalnız görünenler gerçekten yalnız mıydılar?

Yalnızlık, insanın kendisiyle (yanlışları ve doğrularıyla) yüzleşmesi midir? Yazarlar, şairler, mucitler, düşünürler için yalnızlık paha biçilmezdir belki de… Yalnızlık, içindeki gizli zenginlikleri görmeyi sağlayan bir olgu mudur? Yalnızlık, derinliklerindeki hazineleri gün yüzüne çıkaran bir mucize midir?

Şairin “Etrafındaki kalabalık Ciğerci dükkânının önündeki Kedilerin kalabalığı gibidir. Aldanma! Ciğer bitince kalabalık da dağılır…” dediği gibi etrafımız menfaat için mi kalabalıktı, bilinmez…

Orhan Veli’nin korktuğu gibi miydi yalnızlık…

“Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret…”

Yine Şairin “Kalemin Ucundaki Sen” adlı şiirinde;

“Yalnız değilim ki artık
Kalemim var,
Kalemin ucunda da sen…” dediği gibi insanın yazıya, şiire, sanata, kitaba bağlanmasının sebebi yalnızlık mıydı?

Özdemir Asaf gibi yalnızlığı paylaşamayanlar da var şu hayatta;

“Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan…
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan…
Paylaşılmaz.
Bir düşün de beni sana ayıran
Yalnızlık,
Paylaşılsa yalnızlık olmaz…”

Cahit Sıtkı gibi doğayı kendine dost edinenler, insanlara güvenini kaybedenler miydi?

“Can yoldaşın olmazsa olmasın
Yalnızım diye hayıflanmayasın.
Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi;
Bir anne şefkatine müsavi;
Üç adım ötede deniz;
Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz.
Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara;
Ağaç yaprak verir, sır vermez rüzgâra
Ve kış yaz,
Dalda kuş eksik olmaz.
Dağ başında duman.
Yalnızlık nedir göreceksin öldüğün zaman…”

Sabahattin Kudret Aksal’a göre yalnızlık akşamdan başlar;

“Akşam oldu mu bir kamyon
Bütün dostları alır gider
Bir başına kor
Seni ovanın ortasında…”

Van’ımızın değeri Yaşar Kemal yalnızlığa sitem eder;

“Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun Tellersin
pullarsın Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün,
Bir de bulutları görürsün,
Bir de bulutları görürsün.
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
Şu dünyanın ıssızlığı.
Tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!”

Kimi insan yalnızlığını yüreğindeki ile konuşarak giderir;

“Hazan mevsiminde,
Dökülürken yaprak.
Yüreğimle konuşuyorum,
Sen sanarak…”

Dünyadaki her kesin ve her şeyin aslında yalnız olduğunu söyler Ümit Yaşar Oğuzcan;

“Güneşin aksam hüzünle battığı
Karşıdaki karlı dağlar yalnız
Düşen yaprak, esen rüzgâr yalnız
İnsanda ölümün yalnızlığı
Yalnız düşünceler paramparça
Yalnız hatıralar kırık dökük
Yalnızlık zor, yalnızlık büyük
İnsanın yalnızlığı bambaşka
Dünyada yalnız olmayan ne var
Yer altında ölüler, gökte yıldız
Denizlerde yelkenliler yalnız
Ve insan yalnız tanrılar kadar
Üzerinde ümitle yaşadığımız
Dünyaya sığmıyor yalnızlığımız.”

İnsan yalnızlığına sebep arar kimi zaman;

“Koca buluttan gül yaprağına
Düşen damlacığım
Eylül’de gelmişim dünyaya
Bundandır sanırım
Bunca yalnızlığım…”

Ümit Yaşar Oğuzcan İstanbul’daki yalnızlığını bir zincirdeki pasa benzetir;

“Bu şehirde bir pastır yalnızlık
Bir zincirde yüzyılların bıraktığı
Yum gözlerini daha iyi göreceksin
Seni çepeçevre saran bu yalnızlığı.”

Ataol Behramoğlu yüzbinlerin yalnızlığını şöyle ifade eder;

“Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü biri ve
Hiçbir şey yapmamaya karar verdi.
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir öteki ve
Yalnızlığının kuytuluğuna çekildi.
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir üçüncü ve
Tek başına düşünmeyi sürdürdü.

Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü yüzbinler ve
Tek başınalıklarını sürdürdüler…”

Yalnızlık belki de cehennemidir insanın;

“Batan güneş mi
Karanlığa sebep
Yoksa sensizlik mi?
Ruhumda oluşturduğun depremle
Kalbimdeki enkazı,
Kim kaldıracak şimdi?
Yalnızlık ateşi
Öyle bir yaktı ki yüreğimi
Cehennem olsa
Ancak bu kadar yakardı…”

Yalnızlık bazen de bir yılana sarılmayı isteyecek kadar çaresiz bırakır insanı;

“Şemsiye yapımcıları ıslanmaktan
Tek kişiyi koruyacak genişlikte
Kesince kumaşları
Yağmur değil yalnızlıktır yağan…
Daha da hüzünlendirir her gece
Kentin sokaklarını bekçinin nefesiyle
Düdüğün içinde dönen
Nohut taneciğinin yalnızlığı.
Ne çok sevinirim bilseniz
Bir yılan mezarıma girer de
Göğüs kafesimin kemikleri içinde
Kış uykusuna yatarsa” (Sunay Akın)

Hayrani Abdullah Öztürk yalnızlığı müspet ve menfi yönleriyle işler;

“Yalnızlık bir ödül, yalnızlık bir ceza
Yalnızlık bir saray yalnızlık bir zindan
Yalnızlık yücelere mahsus
Yalnızlık cücelere mahsus
Yalnızlık bir tatil ve dinlenme
Yalnızlık bir sürgün ve işkence
Yalnızlık yalnızlıktan kurtulmak için
Yalnızlık kalabalıktan kaçmak için
Yalnızlık kaybolma yeri
Yalnızlık buluşma yeri
Yalnızlık ulaşılan son nokta
Yalnızlık kaybedilen ilk nokta
Yalnızlık terk etmektir
Yalnızlık terk edilmektir
Yalnızlık yanlışlıktan doğar
Yalnızlık yalınlıktan akar.

Kalabalığın içindeki yalnızlığa sitem eder Ahmet Altan;

“Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım,
Yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için ben yalnızım.”

“Yalnızlık tek kelime, söylenişi ne kadar kolay. Hâlbuki yaşanması o kadar zordur ki.” Diyor Goethe…

Gerçekten de yalnızlık kişiden kişiye farklı anlamlar ve farklı yaşantılar barındırıyor özünde.

Aslında hepimiz biraz yalnız ve biraz da kalabalığız belki de…

Bu İçeriği Paylaş
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version