Yanılgılar ve Yazgı

Esmanur Atlı 633 Görüntüleme 1 Yorum
5 Dak. Okuma

Bir şey hakkında hüküm vermeye çalışmak ve bunda ısrarcı olmak ne büyük bir yanılgı.

Düşünce, söz ve davranışlarımızın bir sınırı olduğunu iyi bildiğimiz halde bu “sınırlı düşüncelerimizi” mutlak doğru kabul edebiliyoruz. Sınırın ötesinde ne olduğunu anlamaya belki ilim veya gücümüz yetmez lakin “sınır” dediğimiz şeyi ve bunun içine aldıklarını bir noktaya kadar irdeleyebiliriz. Burada unutmamamız gereken hususlardan birisi de sınırı ve içeriğini her türlü bakımdan değerlendirip ortaya mutlak insani fikirler atamayacağımızdır. Çünkü bizler de fikirlerimiz de değişebilir ve gelişebilir. Dün sevdiğimizden bugün nefret edebilir, bugün nefret ettiğimizi de yarın sevebiliriz. Amma velakin “yarın” diye bir günün olacağının da, olsa da bizim kesin olarak yaşayacağımızın da garantisini veremeyiz. Her şeyi kontrol edecek varlıklar değiliz, her şeyi kontrol edemeyecek varlıklarız. Çünkü maddi evrende bir zerreyiz. Her birimizin içinde farklı bir dünya var. Bizler daha içimizi keşfetmeden, kimliğimizden bihaber yaşarken nasıl aklımızın almakta, anlamakta zorlandığı evreni ve içindekileri tamamen bilebiliriz ki? Bilemeyiz. İşte hatamız burada. Bilmediklerimizin hepsini biliyor gibi yaşıyor ve hükümler veriyoruz. Farkında bile olmadan, canlı-cansız demeden önümüze ne gelirse yargılıyoruz! “Bu insan neden böyle yapıyor olabilir?” diye düşünmeye tenezzül etmek yerine “Böyle davranan, bunu yapan, bunu söyleyen böyle bir insandır.” deyip, bununla kalmayıp yargımızı yansıtacak şekilde davranıyoruz. Herkes %100 haklı. İnsanlığın ortak ve en kıymetli miraslarının başlarında yer alan bilimde bile kesinlik yok. İnsanların okumaya vakti yetmiyor. Ama bizler sanki evrenin tüm sırlarını çözmüş varlıklar gibi konuşmaktan çekinmiyoruz. Cahiliz. Bir tedavi, hastalığı bilinmeden yapılamaz. Biz kendi hastalığımızı bilmeyi bırakın kabul etmek istemiyoruz. Gurur, kibir, cehalet? Ne derseniz.

Fakat diyeceğiniz şeyin sadece bir ihtimal olduğunu lütfen unutmayın. Evet, sınırsızı keşfetmeye Allah nasip ettiğince ilim ve gücümüz yetebilir. Sınır için de bu böyledir. Zira yaşadıklarımızın arkasındaki hikmeti anlamaya bile ilmimiz yeterli gelmiyor. Kur’an-ı Kerim ne buyuruyor? “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm, 39)

Ne kadar okursak, araştırırsak ve bunu hâl ve hareketlerimize iyi olması kaydıyla yansıtırsak o kadar güzel olabilir. “İyi” dedim. Bazı kişiler “Madem bir şeyin kesinliği hakkında konuşmak doğru değil, neden okuduklarımızı öyle sınıflandıralım ve buna gerek var mı?” gibi düşünebilir. Ben kalplerin ortak dillerinden birinin iyilik olduğunu düşünüyorum. Çünkü iyilikle firavunu bile mutlu edebilirsiniz.

Düşünemeyen varlıkları bile memnun edebilirsiniz. Hem insanlara iyi/kötü etiketi yapıştırmaktansa fikirlere iyi/kötü demeyi daha doğru buluyorum. Önemli olan böyle bir değerlendirmeye girecek olursak bunların sadece bizim değerlendirmemiz, düşüncemiz olduğunu unutmadan ve unutmuş gibi davranmadan yaşamaktır. İnsanları değil fikirleri düşünmek gerek. İnsan da değişebilir, fikir de değişebilir. Bu gibi ihtimalleri hesap ederek üslup ve ideallerimizden hiçbir şekilde ödün vermeksizin yaşamaya çalışmalıyız. Her şeyin en doğrusunu yalnızca Allah bilir. Ayrıca Allah zalimlere bile kendilerini düzeltebilecekleri zamanı veriyor. Zulmedince hemen cezasını vermiyor. Her şeyi her zaman en iyi şekilde bilen Allah, insana anında ceza vermediği, ertelediği halde bizim gibi aciz kulların hemen hükümler savurması ne büyük hata.

Hata yapmak bizlere özgüdür. Ders alıp halimizi ve çevremizi olabildiğince düzeltmeye çalışmak yaptığımız hataların iyi sonuçlarından olabilir. Allah aynı hatalara tekrar tekrar düşmeyip ibret almayı nasip etsin. Bence hatalarımız da yanılgılarımız da yazgımızdır. Doğruların değerini yaptığımız hatalarla daha iyi anlayabiliriz.

Hz. Mevlana’nın, “Senin dünyaya bakan penceren kirliyse benim çiçeklerim sana çamur görünür.” sözünden herhangi bir şeye bakarken orada gördüğümüz şeyin bizim bakış açımızla doğrudan alakalı olduğunu anlıyoruz. Eğer ki bakış açımız güzelse kötü bir şeye bakarken bile ondan güzel şeyler çıkarabilir, bakış açımız kötüyse baktığımız şey güzel olsa bile ondan kötü şeyler çıkarabiliriz. Bu yüzden bir şey hakkında bir düşünceye varacakken düşüncemizin o şeyden çok bizimle ilgili olabileceğini unutmadan düşünmeliyiz. Yunus Emre’nin,

“Herkes ayna gibidir bakan da sen,
Senin gözündür seni ihbar eden.
Her neye bakarsan kendi yüzündür,
Kimde ne görürsen kendi özündür.” (Risaletü’n Nushiyye)

alıntısı da baktığımız şey ve bakış açımız arasındaki ilişkiye dikkat çekebilir. Bunları göz önünde bulundurmak bakış açımızı zenginleştirmeye vesile olabilir…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
1 Yorum
  • Güzel bir yazı olmuş. Yazıda da bahsedildiği gibi insanın bir konuya bilgi açısından tamamen hakim olamayabiliyor, olsa bile insan rasyonel olduğu kadar da duygusaldır. Bu sebepten kişilere ve olaylara önyargılarımızla yaklaşmamız çok olası. İnsanın fıtratında olan bir durum. Bize düşen ise elimizden geldiğince rasyonellik ile duygular arasındaki dengeyi güzel yönetmektir. Hata yaptığımız zamanlarda ise onu olabildiği kadar düzeltmeye çalışmak gerekmektedir. Tabi söylemesi kolay ama yapması irade ve çaba gerektirir.

    Elinize sağlık tekrardan.
    ‘Başlamak için mükemmel olmaya gerek yoktur ama mükemmel olmak için başlamak gerekir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version