Yaşamın Kenarından Düşmemek

78 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Biz üstüne titredikçe bizden kurtulmaya çalışan tüm unsurlardır dersem sanırım yeri vardır. Hayatın tüm unsurlarından bahsediyorum. Çoluğu çocuğu, yaşlısı genci, yöneticisi ve öğrencisi… Kıymet bilen oldukça azken bu sorgulamalarda bazen tek başıma ve yalnızlığımı hissederim. Reddedilmenin buruk acısı gelir, oturur yüreğime. Ben daha iyisi olsun diye uğraşırken reddedilmek… Ne halin varsa gör deyip çekip gidersin ya, öyle terk edip uzaklaşmak gelir içimden. Ama bazen… Yaşamaya ve yaşatmaya değer anlar var olur. İşte o anlarda yaşadığın en kötü olaylar bile öyle güzelleşir ki, sanki yağmur sonrası güneş çıkmış ve gökkuşağının tüm kiri pası silen yağmur sularıyla yüreğimizde var olduğunu görürüz. İşte o an, yaşam sevincimizin bizim elimizden tuttuğu andır.

Dünyanın kalabalıklaştığı bu günlerde özellikle şehirlerde yaşanan yalnız hayatlar göze çarpar. Kimi o kadar kalabalık sitelerde dairelerde çalacak kapısı olmayan, içi boşalmış bir komşuluğu yaşar; kimi kedileriyle paylaştığı yalnızlığı giderirken tek başına ölüme merhaba der ve günler sonra fark edilir ölümü. İyi olmak yetmez bu dünya için; aynı zamanda hayattan ne beklediğini bilmek ve tavrını koymak da bir meseledir. Tavır koymak derken anladınız sanırım, sınırları belirlemek ve neyi isteyip neyi istemediğine karar vermektir bu tavır.

İçimizde yalnızlığa tek edilmiş koca şehirlerde, atkımızın altına sığınıp baktığımız o koca dünya, eğer kurallarına uygun oyunu oynamıyorsan seni de boynu bükük bırakıverir bir okulda, bir ofiste, bir arkadaş ortamında. En kötüsü de nedir bilir misiniz? Çoğunlukla elindeki tüm güzellikleri samimiyetiyle sunmuş böyle güzel kalpli insanlar neden böyle üzgün kalır ve dik duramaz? Aslında kırılmıştır, kalbi dolup taşmış ve en güvendiği, güvenmek istediği yerden kırılmıştır. Bir kalp kırmanın verdiği acıyı hissedebilseydi, kalbi kıranlar onu kırmayı göze alabilirler miydi?
Yaşadığımız hayatın bir başka yönü de yaşadığımız hayatların aynı olmamasıdır. Bir başkasının derdi benim için dert bile değilken, belki de benim günlerce kafa yorduğum sorun, bir başkasının halledemeyeceği bir sorun değildir. Köyden kente gelmiş bir çocuk, bir defa bile alay edilmeden bir sınıfta kendisine asla yer edinemezken, ailesi de mutlaka aynı şekilde bir başka güngörmüş(!) kentliden aynı muameleyi görmüştür. Halbuki bakıldığında, onları eleştirenlerin kim bilir nasıl komik durumları vardır da kendilerini bilmezler. Onları eleştirme hakkını kendilerinde saklı görürler.

Renklerle var olur hayat: Güzeli, çirkini, iyisi, kötüsü, eleştireni, kabul edeni, kibirlisi ve alçak gönüllüsüyle… Biri olmadan diğerinin değeri bilinmez; çünkü güzeli güzel yapan çirkinin varlığıdır ama bu farklılıklarımıza rağmen bir olduğumuzu ve her bireyin ne kadar önemli, değerli olduğunu bir an unutmazsak, o zaman insanlara olan bakışımız daha hassas bir hale gelecektir. Kimseyi kırmadan, herkesin gönlünü alarak yaşamaya çalıştığımız ve her ruhun Yaradan’dan hediye edildiğini bilerek hareket ettiğimiz nice zamanlara diyelim.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version