Eğip bükmeye, kelime oyunlarına gerek yok. Yaş almıyorum. Basbayağı yaşlanıyorum işte. Cahit Sıtkı’nın Otuz Beş Yaş Şiiri veya atalarımızın “Yaş yetmiş iş bitmiş”, “Kırkından sonra azanı teneşir paklar” gibi sözlerine başvurmadan yaşlanmak hakkında yeni şeyler paylaşmak istiyorum sizlerle. Aslında düşündükçe insanın yaşlanmak hakkında ne kadar yeni şeyler paylaşabileceği de şüpheli ya neyse. Ne de olsa insanoğlu doğuyor, büyüyor ve yaşlanıyor. Büyüklerimiz “Doğan büyür” der. Hikâye bu. Yine de kendi deneyimlerimden yola çıkarak ve Prof. Dr. Louann Brizendine’nin Orta Yaş ve Sonrasında Kadın Beyni kitabını referans vererek bir şeyler karalayabilirim sanırım.
Prof. Dr. Louann Brizendine’ye göre aslında hayat orta yaştan sonra başlıyor. İkinci bahar gibi de düşünebileceğimiz orta yaş evresini anlatan kitaptan kısa bir alıntı yapmak isterim:
“Dr. Louann Brizendine, kadın beyninin orta yaşta nasıl yenilendiğini gözler önüne sererek, kadınlara potansiyellerini en üst düzeye çıkarmaları için rehberlik ediyor ve ilham veriyor.
Kadınların erkeklerden farklı düşünme, iletişim kurma ve hissetme biçimlerini ilk açıklayan uzmanlardan biri olan Dr. Brizendine, kendi deneyimlerinden ve kliniğinde binlerce kadınla yürüttüğü çalışmalardan yola çıkarak çığır açan bir mesaj veriyor: Menopoz dönemi olarak bilinen yaşam evresinde, kadın beyni yeni bir güç kazanarak daha net, daha berrak ve canlandırıcı bir biçimde yeniden şekillenir.
Hormonlar, egzersiz, uyku, zihin ve beyin sağlığı alanlarında en etkili stratejilere yer veren Orta Yaş ve Sonrasında Kadın Beyni, beyin sağlığınızı korumanız için bilimsel temellere dayanan, uygulanabilir ve detaylı bir yol haritasıdır.”
Şimdi öncelikle kitabı okuduğumu söyleyerek sözü devralayım. Tabi yazar, menopoz devresini anlatırken o kelimeyi yani “menopoz”u özellikle kullanmayarak baştan duruşunu belli ediyor. Çünkü toplumlarda menopoz artık kadınların hayattan çekildiği, elden ayaktan düştüğü, torun torba sahibi olup onlara baktığı ya da evde çaresizce çocuklarının ziyaretini beklediği bir devre gibi algılanıyor. Oysa böyle olmak zorunda değil. O nedenle yazar menopozu “Yükselme” diye adlandırıyor. Ve hormonal dalgalanmalardan yakasını kurtaran kadınların entelektüel açıdan en verimli olabilecekleri bu çağın tadını çıkarmaları gerektiğine vurgu yapıyor. Ayrıca yükselme devresindeki kadınların tecrübe ve birikimleriyle hem çağdaşlarına hem de sonraki nesillere koçluk, mentorluk, kanaat önderliği yapabileceklerini salık veriyor. Bunun yanı sıra hayatı koşuşturma içinde geçen kadınların artık kendi hayalleri ve idealleri doğrultusunda hedefler edinebileceğini ya da o güne dek hayhuyla geçen zamanı telafi etmek için hobiler ve yeni uğraşlar edinebileceklerini söylüyor. Burada şöyle bir yanlış anlaşılma olmasın. Yazar kesinlikle ailenize, çoluğunuza çocuğunuza torun tosuna vakit ayırmayın demiyor. Fakat kadınların en verimli olabilecekleri bu orta yaş ve sonrası çağın daha dengeli geçirilebileceğinden bahsediyor.
20’li yaşlarımdan baktığımda 40’lar 50’ler uzak bir gelecek gibi görünüyordu. Fakat ne demişler? “Gelecek de bir gün gelecek” Ve evet geldi çattı. Nisanda 45 oluyorum. Bu yaşıma kadar her yılın bana öğrettikleri ve kattıklarına odaklanmanın ve bundan sonra ömrüm yettikçe çevreme ve topluma katkı sunmaya çalışmanın derdindeyim. Hatırlıyorum da 30’a bastığımda yapay bir yarı orta yaş sendromu yaşamıştım. Halbuki ne gereksiz bir panikmiş. Bu aşamada hemcinslerime seslenmek istiyorum: 40’lar çok güzel gelsenize. 🙂 Hem daha sakin, hem daha farkında hem de daha olgun, sevecen ve toleranslı olduğunuz zamanlara yaklaşıyorsunuz. Eğer kendinizi estetik bağımlılığı ile sürekli genç ve kusursuz görünme çılgınlığından sıyırıp iç dünyanıza ve iç sesinize kulak verebilir iç görülerinize yatırım yapabilir; fiziksel ve ruhsal sağlığınıza öncelik verebilirseniz maddi ve manevi anlamda meyvelerini toplayacağınız bir dönem sizleri bekliyor.
Bundan sonra kelimelerimizi seçerken de daha dikkatli olmaya özen göstermeliyiz sanki değil mi? Ne bileyim televizyon dizilerinde gülüp geçtiğimiz “menopozlu teyze” gibi takılmalar, skeçlerde orta yaşlı kadınları ti’ye almalar filan gibi şeyler pek hoş değilmiş şimdi düşününce. Biraz empati, biraz farkındalık ve bilinç gerekiyor bizlere sanırım. Yaşasın yaşlılık yaşasın bilgelik.
Sevgiyle kalın…