1- Ferzan Özpetek’in yeni romanı ‘Saklı Yürek’. Filmlerini sevdiğim Ferzan Özpetek’in, geçen yaz okuduğum kitabı ‘Bir Nefes Gibi’ den sonra sadece filmlerini değil aynı zamanda kitaplarını okumayı sevdim. Misafirlerini beklerken, kapı çalınır ve evine gelen yıllar öncesinden evin sahibi kapıyı çalar. Genç kızken ayrılmıştır bu evden. Roma ve İstanbul, şimdi ile geçmiş arasında karanlık sırlar, kadere meydan okuyan sevgi, ihanet ve umut. Elimde kitap bütün yaz insanlara okutmaya çalıştım. Ben kitap okuyamıyorum diyenlere bile okuttum. Kısa ve sürükleyici olduğu için hemen bitti.
Saklı Yürek, Haziran 2024, 1. Basım olan kitabı yeni aldım ve bir solukta okudum. Bu senede bu kitabı elimde herkese okutmaya çalışacağım gibi geliyor. Gene yer Roma. Spoiler vermemek için aralardan bir sayfa seçip bir yeri yazacağım.
Sayfa 117, ‘Ortadan kaybolman bir oyundu belki’
İnsan yüreğini nereye saklar?
Devamı sizde…
2- Ayşe Kulin’nin son kitabı ‘4 Gün 3 Gece’
27 Mayıs 1960, ülkedeki tüm vatandaşlar askeri darbe haberiyle uyanıyorlar sabaha. Dört gün üç gecelik bir zaman dilimini kapsıyor kitap. Gene aradan bir sayfa seçiyorum.
Sayfa 96, Şarkıya mırıldanarak eşlik eden Sevda’ya ‘Annem çok sever Zeki Müren’i’ dedi Yusuf. Ben sesine olduğu kadar kelimeleri doğru vurgularla telaffuz etmesine de hayranım.
3- Tiziano Terzani ‘Atlıkarıncada Bir Tur Daha’. Yazar 1997 yılında kanser olduğunu öğrenir ve kendini hasta eden yaşam tarzını terk eder. Hastalığına şifa aramak için bir yolculuğa çıkar. Amerika, Hong Kong, Hindistan, Tayland, Filipinler, Himalayalar’da inziva. Bu kitap çok kalın olduğu için üç sayfa seçeceğim.
Sayfa 63, Hayatta insanın karşısına her zaman iyi bir fırsat çıkar. Önemli olan onu tanıyabilmektir.
Sayfa 236, Delikanlı kendi kendini iyileştirdikten sonra yollara koyulmuş, çeşitli şifacıları ve doktorları ziyaret etmiş. Her birinden yeni bir bilgi edinmiş, evine yeni otlarla dönmüştü.
Sayfa 703, Ve ben her yeni gün bana atlıkarıncada bir tur daha atma fırsatı tanıdığı için kendimi özellikle şanslı sayıyorum.
4- Salim Fikret Kırgi ‘Seyrüsefer’ bir medyumun kişisel tarihi.
Tuhaf gibi görünen karşılaşmaların hatta başlı başına tuhaf her şeyin aslında sıradan şeyler olabileceğini, insanların durumları nasıl da kendilerine göre şekillendirebildiklerini göstererek başlıyor. Seçtiğim sayfalar geliyor. Bende sayfaları tesadüfen açıyorum.
Sayfa 146, Baba parası idare etmekten, koca parası idare etmeye geçiş, her anlamda anlaşılması zor bir durumdu. Yıllar sonra, alın terimle ilk maaşımı kazandığımda hissettiğim o duyguyu hatırlıyorum da nasıl ferahlamıştım, ne büyük bir yük kalkmıştı üzerimden. Keşke bazı şeyleri daha erken öğrenseydim.
5- Gülse Birsen, ‘Beni Gözünüzde Büyütmeyin’
Tam kumsalda okunacak ya da soğuk kahve ile klimalı bir kafede. Belki sabaha karşı keyifle akacak ve bir türlü elinden bırakamayacağın, uykudan feragat ettirecek bir kitap. Bu arada unutmamak gerekir ki, insanın modu da bu konuda etkili. Kafan rahatsa Gülse ile sohbet eder gibi gider. Ya kafan ciddi bir şeye takılmışsa, ne saçmalıyor da diyebilirsiniz.
Sayfa 97, Laf atma nedir ya? Sokakta rastladığınız kadınla ilk iletişim denemesi olarak bulabildiğiniz en iyi fikir bu mu? Sümerlerden beri laf atıyorsunuz oğlum….
6- ve 7- Tommiks ve Teksas. Kendilerini ikinci el kitap satan, İzmir Karşıyaka’da Serpil kitapevinde buldum. Kasanın yanında. Ayrıca her ay aldığım ‘Kafa’ dergisinin de bitmeyen yazılarını da yanıma plaj çantasına aldım bu yaz için. Sonra isteyenlere veriyorum. Ya Ebru sen bu dergileri nereden alıyorsun, diye soruyorlar. Biz küçükken dergilerle büyümedik mi? Doğan Kardeş, Bilim Çocuk, Blue Jean, Milliyet Çocuk, Gırgır. Annemlerde Burda dergisini alırlardı. İçinde patronları olurdu. Dikiş dikerlerdi.
8- Toshikazu Kawaguchi, ‘Kahve Soğumadan Önce’. Bu kitap iki yıldır benimle kısa seyahatlerde geziyor. Ama ne yazık ki okumaya fırsat bulamayıp şehir şehir gezdirdim. Halbuki bir akşamüstü, kahve keyfiyle şaşırtıcı büyülü ortama girebilirseniz, ben en sonunda yapabildim, sürükleyici olduğunu görebilirsiniz.
Zamanda yolculuk edebilseydiniz kiminle buluşmak isterdiniz?
Kafedeki masa günde sadece 1 kez masadan uzaklaşıp kısa süre sonra geri dönen bir hayalete rezerve edilmiş durumda. Kahve soğumadan önce geri dönmek zorundasınız. Seçiyorum bir sayfa.
Sayfa 107, O sandalyede bir kız sessizce oturuyordu. Lise çağlarındaydı. Kiminle buluşmaya geldiği hala gizemini koruyordu.
Bu kitabın ikincisi de çıktı. Kahve Soğumadan Önce, Kafeden Hikayeler.
9- ‘Belki de Biriyle Konuşman Lazım’ yazarı Lori Gottlieb. Bir terapist derdi olursa ne yapar? O da terapiste gider. Bir terapist ve onun terapisti ve açıklığa kavuşan hayatlarımız.
Sayfa 148, Eğer birisinin bir saat boyunca sempatik bir şekilde başını sallayarak sizi onaylamasını bekliyorsanız yanlış yere gelmişsinizdir. Bizim rolümüz sizin bakış açınızı anlamaktır. Ama illaki onu onaylamamızı gerektirmez.
Bu kitapta kalın olduğu için bir sayfa daha açacağım.
Sayfa 416, İncinebilirliğini ne kadar içtenlikle karşılarsan, korkun o kadar azalır.
10- Bu yıl 3 kitabını okuduğum Bige Güven Kızılay, kitabın adı ‘Ankara Diye İnsanlar Vardır’. Bayıldım. Hem Ankaralı olduğum için, hem onun ailesi ve aile büyükleri benim rahmetlilere benzedikleri için.
Diğer kitapları ‘Kırk Yama’ ve ‘Kehribar Zamanında Aşk’.
Sayfa açıyorum.
Sayfa 89, Kıyafetlerimi ya annem ya da anneannem dikiyor. Dikiş dikmenin tatlı bir ritüeli var ki en çok onu seviyorum. Modelin paftası incecik patron kağıdına çıkartılıp kumaşın üzerine serildi mi, tam makas değeceği sırada evin en küçüğünün içeriden koşarak gelerek ‘kolay gelsin’ demesi lazım. Ne kadar hızlı koşarsan o elbise o kadar çabuk biter.
Bende anneannemin uzun koridorunda ‘kolay gelsin, kolay gelsin’ diye koşuşturduğumu çok iyi hatırlıyorum. O uzun koridorda bisiklete binmeyi de öğrenmiştim.
Arka sayfasında da siyah beyaz eski nostaljik fotoğraf albümü var. Tam bir anı kitabı. Bige Güven Kızılay’ın kitabını annemde çok sevdi. Çünkü onun tadı damağında kalmış bir kitabı var. ‘Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek’, yazar Ayfer Tunç. 1970’lerde Türkiye’de yaşantı. Çok kısa özet oldu. Aslında o da çok güzel bir anı kitabı ve 2001 de yazılmış. Annem yıllar önce hevesle bu kitabı okurken bir arkadaşı almış, ben hemen okur sana veririm demiş. Hayır diyememiş annem. Sonuç, kitap hala yok. Bende bu ay Storytel’den dinledim. Geçen gün arkadaşımla bu kitabı konuşurken 80’ler dizisi de bu duyguyu vermiyor mu aslında diye ortak bir kanıya vardık. Annem 80’ler dizisinden önce bu kitabı bulduğu ve ne yazık ki yarım kaldığı için, içinde kalmış. Alacağım ona sözüm söz.
Aslında on kitap anlatmayı hedeflemişken, biraz fazla oldu. Konu konuyu açtı ve devam ediyorum. İkinci el kitapçıdan alacaklarım da var. Bu ay kitaba çok para harcadığım için mecbur kalanları ikinci elden alacağım. Çareler tükenmez. İlk sırada Richard Ford ‘Kanada’ adlı kitabı. Anne baba soygun yapar ve yakalanır. İkiz kızların hayatı değişir ve ayrılmak zorunda kalırlar. Daha alamadığım için sayfa seçemiyorum. Meraktayım.
Diğeri de Bay Ripley. Yazarı Patricia Highsmith. Yıllar önce izlemiştim filmini. Şarkıları da çok güzeldi. Hatta kaset vardı o zamanlar. Bende de Mr.Ripley’in şarkıları vardı. Jude Law ve Matt Damon oynuyordu. Şu aralar Netflix’de yenisi var. Yeni ama siyah beyaz. Üstelik filmde değil dizi. Kitap kapağını da yapay zeka yapmış. Enteresan dimi?
Yazdıkça yazasım geldi. Bu yaz tatiliniz, eşle dostla ve güzel kalpli, keyifli arkadaşlarla geçsin. Ama bir ara, küçücük bir mola verip, kendi hayal dünyanızı beslemekte güzel bir dinlenme yöntemi değil midir?
Herkese iyi tatiller diliyorum.