Bugün Tüm Dünya’da bir çığ gibi yayılan bir yeni çağ dinleri akımından bahsetmek istiyorum. Bunları spiritüellik başlığı altında toplayabiliriz. Spiritüellik, yani ruhanilik, bireyin Yaratıcı Kaynağıyla olan teke tek içsel ilişki anlamına gelmektedir. Tüm dünyada bir moda olarak pazarlanan yeni çağ dinleri, vahşi kapitalizmin dinleri bir meta olarak kullanıp yetersiz hale getirmesinden doğan boşluk üzerine talep görmeye başlamıştır. Bu yeni çağ dinleri, spiritüellik çok geniş kapsamlıdır. Bu kavrama Zen Budizm’ini, yoga, reiki, feng-shui, kuantum düşünce tekniğini, şifacılığı, meleklerle terapiyi, Karmayı, mistisizm olarak pazarlanan bazı uygulamaları, vb. dâhil ediyorum.
Yeni olarak pazarlanan bu inanç sistemleri aslında kökleri çok eskiye dayanan İslam tasavvufunun yeniden ambalajlanarak bireylere çare olarak sunulmasından başka bir şey değildir. Bunlar, post modern dünyada kural tanımayan vahşi kapitalizm tarafından tüketilmiş bireyin yaralarına ilaç olarak sunulmaktadır. Böylece Küresel Sistem tarafından fiziksel ve psikolojik olarak hasta edilen bireyler, alternatif tıp hizmeti niteliğinde ciddi meblağlar ödeyerek bu hizmetleri tek kurtuluş reçetesi olarak satın almak zorunda kalmaktadır. Spiritüellik yolunun bir kısmı da kişisel gelişime çıkmaktadır. Her ne kadar psikolojiden başlayıp birçok disiplini içinde barındırsa da, bu alan istismara en açık olandır. Kişisel gelişimin tek hedefi, bireyin kendini aşması ve kendi kapasitesinin zirvesine çıkmasıdır. Tasavvuftaki tekâmül kavramının basite indirgenmiş hâlidir. Yukarıda bahsettiğim yeni çağ dinlerinin iddiaları ilk bakışta aslında çok çarpıcı ve kulağa doğru gelmektedir. Bireyin muhteşem bir özü olduğunu, büyürken ebeveynlerimiz, akrabalarımız, öğretmenlerimiz, akranlarımız ve toplum tarafından bize dayatılan yanlış bilgilerle sahte kimlikler edindiğimizi ileri sürmektedirler. Bunun aslında bir hipnoz olduğunu ve bu sahte benlikten ancak bu teknikler yoluyla kurtularak hipnozdan uyanacağımızı da vaat ederler. Bu tekniklerin uygulayıcılarına yüklü bedeller ödeyerek alınan eğitimler, bireye kısa vadede iyi gelir. Çünkü kullanılan yöntemler de aslında hipnozdur. Hipnoz sayesinde koşullandırılan birey bu eğitimler sonunda geçici iyilik hâli yaşayıp tüm sorunlarının çözümlendiğini ve muhteşem potansiyeline kavuştuğunu hisseder. Bir süre sonra bulutların üzerinde gezinen birey, yaşadığı deneyimler sonucu gerçekle yüzleşince büyük bir hayal kırıklığına uğrayarak deyim yerindeyse yere çakılır. Spiritüel uzman, guru ya da post-modern şeyh aslında bireyi hipnozdan uyanmayı vaat etmiş ama onu hipnozdan uyandırıp başka bir hipnoza sokmuştur.
Türkiye’nin dünya üzerindeki konumundan dolayı ve küresel sistemde Amerika’da pazarlanan ve ambalajlanan buna benzer her teknik virüs gibi hızla yayıldığı için ülkemizde de spiritüelliğin, yeni çağ dinlerinin ve istismar edilmiş kişisel gelişim teknikleri moda haline gelmeye başladı. Bunun sonucunda büyük şehirlerde yaşayan iyi eğitimli, sosyoekonomik düzeyi yüksek bireylerde doğal olarak bir inanç boşluğu oluştu. Son dönemlerde, buna bağlı olarak reiki uzmanları, şifacılar, çakraları açanlar, bedendeki enerji alanını tedavi ederek hastalıklarını iyileştirdiklerini iddia edenler, bilinçaltını temizleyenler, kişisel gelişim uzmanları, astral seyahate götürenler gibi ilginç tipler mantar gibi türedi. Bu sözde uzmanların en büyük vaadi “Sizi on seansta muhteşem potansiyelinize kavuşturacağız oldu.” Sosyal medyanın etkin kullanımıyla, bu tür yaşam koçları müşteri portföylerini artırdı ve bu sektörün yıllık cirosu hatırı sayılır rakamlar ulaştı. Toplumsal bazda gördüğüm bir tehlikeyi paylaşmak istiyorum. Küresel Baronun en önemli hedefi, sınırsız fonlarıyla bir ülkeye girmek ve orayı her bakımdan kontrol etmektir. Bu hedef doğrultusunda kullandığı araçlardan biri de dindir. Dinimizin kavramlarının içini boşaltarak değersizleştirmesindeki bir amaç kitlelerin psikolojik sorunları için sorgulamadan önlerine konan yeni çağ dinlerini tüketmelerini sağlamaktır. Aynı zamanda bu, inanç bağıyla da birbirine bağlanan bir milleti zayıf düşürmek gibi ikincil hedefleri de kapsadığı için ülke güvenliği için dolaylı bir tehdittir. Algı yönetimi ve kitle hipnozuyla vatandaşlarımızın zihninde kavram kargaşası, güvensizlik meydana getirerek kendilerine yabancılaşmalarını da sağlamaktadır.
Bu ülkenin kazancı, İslam’ın eşsiz bir hazinesi olan Anadolu İrfan Medeniyetidir. Zaten modern yaşamda bireyin tüm yaralarına ve psikolojik sıkıntılara çare tasavvufun Kâmil İnsan modelinde vardır. Bu da tekâmüle yolu hiç durmadan yürümeye dayanmaktadır. Devlet her inanca eşit mesafede durur, ancak birilerinin halkı istismar etmesine müsaade etmez. Bu yüzden, yeni çağ dinlerinin toplumda sebep olabileceği sorunların önlenmesinde, gerek Sağlık Bakanlığına gerekse Diyanet İşleri Başkanlığına büyük görev düştüğüne inanıyorum.