İnsani değerler dediğimizde karşımıza bir çok döküman çıkmaktadır. Yeni dönem bir çok araştırmacı kuşak incelemeleri sonucunda adlandırmalar yapmışlardır; Y kuşağı, Z kuşağı gibi.
Sosyal medya kullanıcıları her geçen gün yaş sınırı tanımaksızın artıyor. Bunun anlamı sosyal ilişkilerin ve ilk tanışmaların sosyal medya üzerinden olacağı, sosyal medyanın hayatımızda sıradan bir iletişim aracı olarak kullanılacağıdır. Bunu bizler kaldırabilir miyiz yoksa yeni sisteme alışacak mıyız? Bunlara ek olarak tabi ki farklı insani değerler ortaya çıkmaktadır. Dürüstlük, güvenilirlik. cesaret, iyi niyet, hayvansever olmak gibi değerlerimiz yerine altı dolu olamayan görüş paylaşımlarının yapılması, araştırılmadan tek düze bilgilerin kabullenilmesi, ilişki yönetiminin zayıflaması gibi kişilerin farkındalıklarını yitirecekleri bir dünya haline geldik. İyi niyetle karşıladığım bu değerlere birazda kötü niyet diye adlandırdığım yaklaşımım ile ortaya atılmak istiyorum. Tecavüzler, cinayetler, anlamsız maddi gösterişler ve bunlara yönelik paylaşımların çoğaldığı, her geçen gün kimin neyi ne amaçla savunduğunu bilmediği, farkındalık açısından zayıf bir toplum haline geldik. Bu konuda maneviyatımızı sorgulamak yerine ona karşı da bir görüş oluşturup grup içerisine katıldık. Çözümümüz daha kolaydı Psikolojik şiddet ile ortalığı sakinleştirdik!
’’Psikolojik şiddet, (psikolojik istismar, duygusal şiddet, ya da duygusal istismar olarak da bilinir) failin mağduru duygusal olarak sindirmek ve aşağılamak, ona yaptırım uygulamak veya cezalandırmak için toplumdan soyutlamak üzere baskı uyguladığı bir saldırganlık ve istismar biçimidir’’ (Wikipedia). Bizler bu şiddet türünü uygulamaya bilinç dışı destekleyici davranışlarla sürdürmekteyiz. Örneğin, içeriğini araştırmadığımız veya detayına hakim olmadığımız bir konunun sosyal medya üzerinden milyonlarca kişi tarafından paylaşılması ve bizlerinde bu görüşleri savunup, gruplara katılmamız takibimizde olan kişilere gösterdiğimiz psikolojik şiddettir. Bir kadın cinayeti konusunu görmek, duymak, bilmek istemeyen takipçi üzerinde duygusal bir baskı oluşturmaktadır. Çünkü gösterilen resimler ve savunulan görüş, takipte olan bireylere de paylaşma zorunluluğu hissettirmektedir. Paylaşmayan bireyler bu toplumun bir üyesi olmadığını düşünebilmektedir. Farkındalık kazanmış bireylerde bu durum daha farklıdır. Kendi tercihleri ve tutarlılıkları yönünde yaşaya bu kesim yakınlık ilişkisini sorgulamakta, bizlere eleştiril, yargılayıcı veya tam tersi destekleyici potansiyeli ile ortaya çıkabilmektedir.
Bir diğer örneğim ise, çocuğuna temasta bulunulduğu için bir kişiyi katleden baba adaleti sağladığını iddia ederek kamuoyunun desteğini üzerine çekmektedir. Aynı şekilde sokakta kız arkadaşına şiddet eyleminde bulunan kişinin mahalle halkı tarafından darp edilmesi de psikolojik şiddet ve buna eklenen fiziksel şiddet ile çözüme kavuşulduğu izlenimini vermektedir. İşini savcıya, polise, sağlıkçıya bırakmadığımız için halk gözünde bu insanlar değersizleşmektedir. Bu bağlama dayanarak işinin değersiz olduğu görüşünü kabullenen meslek grubu vatandaşların topluma doğru hizmet vermekten kaçınması da bir psikolojik şiddet eyleminin sonuçlarını göstermektedir.
Yapmamız gerekenlerin en başında insanı sevmek felsefesi kabul edilmeli ve herkesin bir yaratıcı kulu olduğu unutulmamalıdır. Doğru çözüm yeni dizayn insanı sorgulamak, eleştirmek, yargılamak ve şiddet uygulamak değil tam tersi bu insanları adalete teslim ederek ve onlara psikolojik destek sağlamaktır. Bunu başarabilmek için duygularımızı kontrol etmeyi başarmalı ve toplum sağlığı üzerinde yeni projeler üretmeliyiz. İnternet bağımlılığından şikayetçi olmak yerine, interneti doğru kullanma potansiyeli yaratmalı ve çaba harcamaktan korkmamalıyız.
Sevgilerle…