Geçmişte yaşadığımız tüm zorluklar, o yaşımızla o anki koşullarla üstesinden gelemediğimiz için travmalarımız haline gelirler. Yıllar geçtikçe bu zorluklar, iyi birer öğretici olan tecrübelere dönüşürler ve biz de zamanla acılarımızla yüzleşecek olgunluğa erişiriz. İşte o zaman deneyimlerimizi başkalarıyla paylaşarak kendi hikayemizden başka yeni bir hikâye yaratırız. Yaşamımız boyunca biriktirdiğimiz bu hikâyelerle dünyamızı yeniden inşa ederek kendimize yeni yollar açmış oluruz. Var ettiğimiz hikâyelerimiz aynı zamanda hayatımızın haritalarıdır. Bir acıda kaybolduğumuzda ya da yeni yolları ararken, bu haritalarla karanlığımızı aydınlatıp önümüzü daha net görürüz.
Hayat hızla akıyorken varlığımıza anlam katmanın yolu; yaşamın sıkıntılı yanlarına değil de elde ettiğimiz ufak ama umut verici başarılarımıza odaklanmaktır. Böylelikle mücadelemizi sürdürmek için gerekli gücü sağlamış oluruz. Bu mücadeleyi devamlı hale getirecek olan en önemli ayrıntı, güzeli görmeye meyletmektir. “Seçtiğimiz, konuştuğumuz kelimeler, görmeyi tercih ettiğimiz yönler sadece dünyamızı tasvir etmez, dünyamızın sınırlarını da çizer,” diyor yazar. Hep kötüyü düşünür, kötüyü konuşursak etrafımızdaki iyi ve güzele ait olan her şeyin üzerini örtmüş oluruz ve bir süre sonra ruhumuz kararmaya başlar. Ne yazık ki karanlıkta kalmış bir ruhun dünyaya dair sızısı hiç dinmez. Oysa hayatı yaşamaya değer kılacak olan bizleriz. Sevgiyle, şefkatle, iyilikle mayalanıp dünya nimetlerinin lezzetine vararak yaşayabiliriz. Mevcut bağlarımızı daha güçlü hale getirip yeni bağlar kurarak sosyal çevremizi genişletebiliriz. İnsanlardaki farklılıkları birer renk olarak görüp, içlerinde gizli kalmış olan iyilikleri keşfetmelerine yardımcı olabiliriz. Bunun için “İnsan insanın şifasıdır” sözü yaşamımızın mottosu haline gelmeli ve dertdaş olmanın iyileştirici gücünden faydalanmalıyız. Birbirimize acı ve kederin kalıcı olmadığını, yaşantımızın olgunlaşma evresinde bir aşama olduğunu ve bir gün biteceğini hatırlatmalıyız.
Ne diyordu meşhur şarkısında Sezen Aksu: “Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir.” Aslı şu ki; acıyla, gözyaşıyla, düş kırıklıklarıyla yoğurulmamış yahut oralara hiç uğramamış olan her şey çokça eksiktir.