Yeniden Tanışmak

74 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Yatağının üzerinde oturmuş, göz gözü görmeyen karanlıkta, fikrini ayıklıyordu. Nerelerde değişmiş, başkalaşmış bulmak istiyordu. Asla yapmam dediği o kadar çok şeyi hayatına katmıştı ki, aklı kamaşıyordu.

Zaman hızla sürüklerken hayat nehrinde, bazen kafasını taşlara çarpa çarpa, bazen usul aheste akıta akıta değiştiriyordu.

Çocukken karanlıktan öyle korkardı ki, gece hiç olmasın diye yalvara yakara dualar ederdi. Ne değişmişti ki, “Hep gece olsun Allah’ım, dinlenelim, demlenelim, tazelenelim.” diye dua ediyordu. Belki de içinin karanlığından dışındaki ışıksızlığı göremiyordu.

Bilgisayar kayıtlarında hızlandırılmış büyüme takip görselleri vardır. Bir çiçek, bir yavru nasıl da hızla büyür gözümüzün önünde. Gerçekte ritmik ve ağır bir işleyişte göremediğimiz tüm detayları izleriz o kayıtlarda. Her gün belirgin bir yıpranma olur üzerimizde. Zamanın hızla savurması, tenimizde, bedenimizde ciddi deformasyonlar oluşturur. Yavaş akış ve devamlı bakış, bizim o düzenli ve yeknesak değişimimizi örter.

Eski-yeni fotoğraf kıyası yaptığınızda yüzünüzün sadece şekli değil, ifadesi de değişmiştir. Dış kabuğa ufak dokunuşlarla eski hâl geri getirilmeye çalışılsa da ruh geri dönüşsüz kıvam bulmaya devam eder.

Ruhumuzun en büyük nimetidir tecrübe. Ayağının altına tabure alıp yarına uzanır tecrübesiyle. Başka tabureler, eşten dosttan uzatılan merdivenlerle, daha yaşanılası bulur dünyayı. Kendi biriktirdiklerini sunan, derleyip toplayıp paylaşan da etrafına kolaylaştırır hayatı.

Değişim mütemadiyen devam eder. Akışın ahengi dışına taşmak veya itilmek can yakıcı. Farkında olmadan uzaklaşmak ise çok üzücü. Basit ve günlük rutinler bizi yavaş ve dingin bir algılayışa sürükler. Böyle devam ediyor, eder; beni boğmasın yeter. Böyle bakanların hoyrat ve başıboşluğu birçok zeminde güçlü ses olmayı engelliyor.

Fırsatların koşarak geldiği, sarıp sarmaladığı onca işten vazgeçip uzaklaştıktan sonra nereye gideceğiz? Sağlık ufak ufak terk ederken bedenimizi, huzursuzluğa bağlı öfke nöbetleri yoruyorsa hislerimizi, derin bir nefes alıp neresinden yakalayabilirsek hayatımızın dümenini oradan asılmalıyız. En azından uçsuz bucaksız ihtimaller çölünde kendi ihtimallerimizi seçip tanışmalıyız.

Dün, titizliği obsesyon boyutunda olan biri, bugün dağınıklığını fark edemeyecek kadar zihinsel olarak meşgul ve yorgun. Dün, sporla lisans boyunda dolu bir hayatı varken, bugün iki adımlık mesafelere araçsız adım atmaz oldu.
Aynanın önünde durup baktığında gördüğü yüzü kimseye benzetemedi. Bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. Dikkatini verince sesini duymaya başladı. Ömrünün yarısından çoğu bitmişti, “Artık olsam olsam ölüm hazırlıklarında olurum.” diyebildi.

Kütüphanede dizili kitapları inceledi, hemen hepsini okumuştu. Karşısında kendi silueti, ruhunda karmaşık bir ahenk, dikkatlice gözlerine bakarak selamladı. Yeni yaşı, yeni kendisiyle tekrardan tanıştı. Söz verdi, yanlış işler ve yanlış ilişkilerden uzak duracaktı. İstek listesini güncelledi, sevdikleri ve sevmedikleri listelerine baktı, herkes yer değiştiriyordu. Kendisini düşündü; yüzünde mahcup ve yorgun bir tebessüm: “Neredeyim ben?”

Hayat treni, hızlı tren gibi soluksuz gidiyor. Başkalarının hataları, yapmaları gereken zamanlarda mazeretler üretmeleri, ihmal, kuralları ihlal… Dayanamayıp sesini içine içine saklamıştı.

Oysa “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78.) hadisi şerifi hep aklındaydı.

Yaptırım gücü kalmamış iman ne kadar koruyabilirdi? Beslenmeyen erdemler, kullanılmayan doğrular ne kadar fayda verebilirdi? Ya kendinden sonrası? Uzun uzun hedefleri, vazgeçilmez istekleri vardı. Hem ajandasında hem yüreğinde puslanmıştı.

Her yeni başlangıç, sınırsız ümit barındırır içinde ve heyecanına bağlı olarak da sımsıcak bir güç çepeçevre kendisini sarmalayan. Resetlemek gerekiyordu eski düşünceleri. Silip iyice zihnini, taptaze hayaller, duru ve sağlam erekler yüklemeliydi.

Zaman bilinmezi, insan düğümlüsüne bir bir farklı boğumlar atarken, nerede nasıl mola vereceğini kaçırabiliyor. Gün dönümü doğum günlerinde kendine yeni bir merhaba ve tekrardan tanışma şansı veriyor ömür. Belki bu kez vefa gösterir doğrularına da savrulup gitmez kendinden uzaklara. Kınadığı yanlışlara, özendiği uzaklara…

Kendinde, mutlu, huzurlu, dingin ve coşkulu bir hâl ile direnir sarsıntılı rüzgârlara.

Kaç ömür yaşıyoruz mahdut biricik ömrümüzde? Kaç ayrı kişi, kaç ayrı kimlik? Nice hayallerin bezediği kaç ayrı hâl ve tavır? Önceki seni özlemen, sonraki seni bezemen… Yanlıştan sonra üzülmen ve doğrulara doğru çekilmen ne kadar yoğun bir hareket barındırıyor okyanusunda. Ve seni senin dünyanda bir başına bırakıp dimdik ayakta durabilmeye zorluyor.

Bir şablon belirlemez, bir harita oluşturmazsan, sonraki soluklanmada aynada gördüğün simayı tanıyamazsın. Ne yüzündeki izler, ne ardında bıraktığın işaretler seni sana hatırlatıp tanıtamaz. Bugün kendinde olmanın, sana ait olanın farkına varmanın, anı yakalamanın ayırdında olup kıymetince hareket etme günün.

Hadi gel, yeniden tanışalım kendi özümüzle…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version