Yeter Bana Bak

Feyza Tunay 557 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Hayatınıza bakın, ne kadar hızlı yaşıyorsunuz?

Zamanı hızla tüketiyor, hızla duş alıyor, hızla yemek yiyor ve her şeyi hızlı tüketiyorsunuz. Kısa videolar izlemeyi seçiyor, hatta izlediğiniz film sahnelerini dahi ileri sarıyorsunuz.

Kendinize bir sorun, neye, neden yetişmeye çalışıyorsunuz? Sizi koşmaya iten nedir?

Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri yerlilerin yardımıyla aramakta olan arkeologların hikayesini bilir misiniz?

Arkeologlar, uzun yolculuklarında beraberlerindeki eşya, yük, hayvan ve benzeri şeyleri yerliler yardımıyla taşıyorlardı. Yol zorlayıcıydı. İklim şartları ve tabiat çetin imkanlara sahipti. Balta girmemiş ormanların arasında hem ilerlemeye çalışmaya hem de kayıp şehri bulmak için bir maceraya koyulmuşlardı. Bu yolculuk, günlerdir devam ediyordu.

Gel zaman git zaman, günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı aniden duruverdi. Taşıdıkları yükleri bırakıp oldukları yerde öylece dikilerek sessizce beklemeye başlamışlardı. Elbette arkeologlar, bu durum karşısında meraklanmıştı. Yerlilerin neden durduklarını sorsalar da, cevap yoktu, büyük bir sessizlik hakimdi… Varmak istedikleri yere bir an evvel ulaşmak isteyen arkeologlar, bir yandan zaman kaybettiklerini, zamanın onlar için önemli olduğu anlatıyorlardı fakat yerliler sadece sessizce beklemeye devam ediyorlardı. Bu ilginç durumu yerlilerin dilinden rehber anladı ve yerlilerin söylediğini şöyle aktardı; “Çok hızlı gidiyoruz, ruhlarımız geride kalıyor.”

Modern şehir hayatının ve çağımızın getirdiği hızlı yaşamak, hızlı tüketmek gerçeği en büyük sorunlardan biridir. Çünkü bu hayat insanları otomatize eder, robotlaştırır. Otomatik yaşayan bir insan farkındalık yaşayabilir mi? Farkındalık yaşamak bir yana dursun, otomatikleşmiş insan, kendini, gerçeğini kavrayamaz hale gelir. Ya robotlaşan insan varlığı? Onun duyguları olduğundan bahsedebilir miyiz? Duygular insan varlığını, gerçek birer insan yapan temel unsurdur. Hızla ve amaçsızca veya sonu gelmeyecek olan hedeflere doğru çılgınca koşarken hayatın tadını kaçırmamak gerekir. Lütfen ruhunu yakala…

Hayatın tadına varmak, kişinin kim olduğunu, nasıl bir halde olduğunu anlamasıyla doğrudan ilgilidir. İşte yola çıkmak isteyene yol tarifi… Yola çıkmaya kendinden başla!

Yakın bir arkadaşınızın yaşadığı bir sorun olduğunda ona bir ihtiyacı olup olmadığını sorarsınız, hatta bu konuda ısrarcı bile olursunuz değil mi? Peki ya kendinize hiç; “Şu an neye ihtiyacım var?” diye sordunuz mu? Elbette sevdiklerimizin yanında olmak, onları desteklemek muhakkak gereklidir ve muhteşem bir davranıştır. Bu erdemi kendiniz için de uygulamak sizi mutlu edecektir. Belki biraz yavaşlamaya, hatta belki daha basit olarak, sıcak bir çaya, uzun uzun yapacağınız bir banyoya, ufak da olsa bir yürüyüşe, spora başlamaya, temiz havaya… İhtiyacınız olabilir. Onu dinlemediğinizde beden, size mesajlar gönderir. Bu mesajlar çoğu zaman tatlı mesajlar değildir, öyle değil mi? Çünkü beden, bir süre sonra önde gitmekten ve ihtiyaçlarının görülmemesinden yorulur. “Yeter artık, bana bak!” dediği noktalar sağlık sorunları, uyku problemleri, bitkinlik gibi sarsıcı deneyimler olabilir.

Toplum, kendine iyi bakan insanlara sanki biraz acımasız yaklaşıyor. Sanılanın aksine insanın kendiyle ilgilenmesi, kendine zaman ayırması ve ihtiyaçlarını gözetmesi bencillik değildir. Kendinizi sevmeye başlayın ve buna devam edin!

İçinde olduğunuz hali, neye ihtiyacınız olduğunu ve nerede olduğunuzu görmeyi bir egzersiz haline getirebilirsiniz. Telefonunuza bir hatırlatıcı kurarak veya hatırlatıcı postitlerden yararlanarak kendini hatırlama ve ruhunu bekleme ritüelini yapmaya başlayabilirsiniz. Bir süre sonra yaptığınız bu egzersiz, bir hatırlatıcıya ihtiyaç duymadan yaptığınız, sizin için faydalı bir rutine dönüşecektir.

Kendi manzaranızda mutlu seyirler…

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Feyza Tunay
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version