Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Gündüzün kavurucu sıcaklığı az da olsa hafiflemiş, etraf serinlemişti. Geleni eksik olmayan taş duvar bir evdi burası. Günün son gece kahveleri de içilmiş, misafirler uğurlanmıştı. Artık evde tam bir dinginlik hakimdi.
Gülay’ın en sevdiği zamanlardı bu saatler. Günün telaşını uğurlayıp, gecenin sessizliğine merhaba demek. Annesiyle mutfaktaki işlerini de tamamlayınca bir “oh” dedi. Etrafı toparlamadan içi hiç rahat etmezdi. Biliyordu ki etrafın düzeni, zihnin de düzeniydi. Etraf dağınıkken zihni nasıl dinlendirebilirdi ki?
Evin yaz aylarında en çok kullanılan yeri balkondu. Sardunya ve çeşit çeşit çiçeklerle çevreli balkonun bir kısmının üzeri kapatılmıştı. Ama açık kısmı da epeyce büyüktü. Hele bir yıkamaya başlayınca bitmek bilmiyordu. Geceyle birlikte etraf biraz serinlemiş, hafif hafif yapraklar kımıldanmaya başlamıştı. Az önce sulanan çiçekler kendine gelmiş, başları yukarı kalkmış, canlanmışlardı. Ful çiçeği kokusunu etrafa cömertçe yayıyordu. Cırcır böcekleri seslerini biraz olsun kesmiş, gecenin sessizliğine karışmışlardı.
Kurumuş balkon zeminine kilimi serip, başının altına da yumuşak bir yastık getirdi. “Oh! Artık uzanıp sonsuzluğa dalma zamanıydı.”
Başını yukarı kaldırdı. Gözleri, pırıldayan binlerce yıldıza göz kırptı. Bu bir nevi onlarla aralarındaki bir bağ, bir selamlaşmaydı. Hangisine baksa yüzünde başka bir gülümseme oluşuyordu.
Her birine hızlıca göz gezdirdikten sonra, kendi yıldızına odaklandı. “İnsanın yıldızı da olur mu demeyin. Elbette olurdu.” Yıllar önce yeğeniyle birlikte seçmişlerdi yıldızlarını. Birden göz kırpmıştı ona. “Lütfen beni seç,” der gibi. O günden sonra her gökyüzüne bakışında hemen onu arar, bulunca da bir rahatlama hissederdi.
Onunla nice anılar paylaşmıştı. Kimsenin olmadığı zamanlarda o en yakın arkadaşıydı. Kulaklıktan bir Farid Farjad kemanı dinlerken, hep göz kırpar, “ben buradayım” derdi. Bazen de kişisel gelişim videoları izlerken, sanki destekler gibi ışığı daha da parlak yanardı.
Spiritüel konulara merak salması aslında bu yıldızla başlamıştı. Farklı bir his ne olduğunu anlamadığı… Birden aklına birisi geliyor, sonradan onunla konuşuyordu. Uzun zamandır haber almadığı bir arkadaşı aklına geliyor, ertesi gün onunla ilgili bir haber alıyordu.
Yıldızların gizemli bir çekiciliği olduğunu herkes bilir. Ona yaklaştıkça, his dünyasında da birçok açılımlar meydana gelebilir. Bu pek çoğunu başta korkutsa da Gülay için böyle olmamıştı. Araştırdıkça yepyeni bir dünyanın kapısı aralanmıştı.
Şifacılık, ruhsal iyileşme, Access Bars, ThetaHealing, kuantum fiziği ve yaşam koçluğu… Her biri kendi içinde çok derin konulara merak edip öğrenmeye ve öğretmeye çalışmıştı.
İşte her şey, bu sevimli yıldızının yol göstermesiyle başlamıştı.
Gecenin ilerlemesiyle Gülay yıldızıyla derin muhabbete başlamış, en saf duygularını en yalın kelimelerle, sadece ona dile getirmişti. Aslında bu, bir nevi kendini iyileştirmekten başka bir şey değildi. İnsan en derin yaralarını, yine kendisi sarabilirdi. Mutluluğunu kıskanmayacak, kendinden başka kime anlatabilirdi ki?
Gökyüzünden uzaklaştığımız her mesafe, aslında kendimizden uzaklaşıyoruz. Kafamızı bir yukarı kaldırsak, bizim için asılı duran inci pırıltılarını bir fark etsek, işte her şey çok daha güzel olacak.
Ben bir öğretmenim. Elimden geldiği kadar duygularımı yazıya dökmeye çalışıyorum. Bunun yanında yazmanın en zor yanı nedir diye sorsalar, kişinin kendi hayatını ve duygularını ifade etmesi derdim.
Yıldızları beraber seyretmek çok güzel…Eşin Nail
Yıldızlar insana pek çok şey anlattığına inanırım ben sizin gibi yüreğinize bileğinize sağlık çok güzel anlatmışsınız.
Kaleminize Sağlık 💜
Kaleminize sağlık 🌷
Çok hoş bir yazıydı hocam. Yüreğinize sağlık.