Öğrendiğim her şey bana çok şey kattı, biliyorum. Acılarımla tanışıp onlarla yaşamamı; yeri geldiğinde arkamı onlara dönüp gidebilmeyi; yenildiğimi anladığım zaman yine de başımı dik gösterebilmeyi içimdeki onca yığınlara rağmen.
Her şeyi yaktığım zaman demiştim, belki de unutturacak seni bana ama nafile, seni kurtaramadım soluduğum nefesimden. Senin hayatının sana çok anlamı var sevgili, biliyorum. Sen daha çok bağlısın yaşama ve yaşamaya. Ama ben sensiz düş bile kuramıyorum. Sadece düştüğümü anımsıyorum. Çelişkilerin içindeyim belki de masumiyetimi zulümden kurtarmak niyetinde. Arzularım bu yönde. Haz verir diye düşünüyorum. Telaşlar içinde buluyorum kendimi sevgili, hem de ani kararlar aldıktan sonra. Borçlusun diyorum kendi kendime, sana olmasa dahi büyüttüğüm imkansızlığına.
Ne yaparsam yapayım, içimin içinde bir yerlerde bana yabancı bir ben feryat ediyor. Çok şey kazandım diyorum… Ama bakıyorum, her kazandığımda ebatlarını benim bile ölçmeye cesaret edemedim; bir boşluğun içine sürükleniyorum. Suçlu sen değilsin asla. Beni ıstırabıma götüren o gözlerinin rengine muhtaç oluşum. Ayaklarımı yere bastığıma inanmak istemiyorum, çünkü sendeyken bir yanım, ki o da sol yanım, kanatlarım var gibi hissediyorum. Geleceğin korkunçluğuna alıp götüremiyorum seni. O zamanlar en çok kırılganlaşıyorum. Ve soğuklaşıyor tüm cisimler. Durmadan damarlarımda akan kana yapışıyor o soğuk ten. Ve ben gözlerimin içinde canlanan yıldızlarda gördüğüm gözleri kaybetmekten ürküyorum. Soluyorum en derinlerime kadar; en son düğümde farkına varıyorum her şeyin. Anlıyorum ki yokluğun acıtıyor içimi. Duvarlar daha sert geliyor ve kirişleri saymak akıllara zarar verecek derecede uğultulara neden oluyor. Ve diyorum ki, keşke balık olmasam da balıklar kadar çok çabuk unutabilseydim. Neden mi? Acılar uzun, mutluluklar çok kısa sürüyor bu hayatta sevgili…