O kadar alışmışım ki senle dolu hayatıma. Yokluğunda senli anılar çarpıyor etrafımda. Sabahları gözümü açar açmaz günaydın diyorum sana. Ama yoksun yanımda. Biraz senli sohbetler ediyorum kendi kendime mayışırken yatağımda. Duyamıyorsun. Kendime kahve yapıyorum sabah kahvaltısında. Olmamana rağmen çay demliyorum senin adına da. İçemediğin çayları dökerken içimin acısı da aksın istiyorum beyaz mermer lavaboya. Akıtamadığım duygularımın eşliğinde fark ediyorum, yine yoksun.
Gidişin düşüyor aklıma. Dönmek içindi oysa. Kısa bir eğitimdi güya. “Kendimi geliştirmek istiyorum. Daha neler yapabilirim görmek zorundayım canımın içi.” Diyerek ikna ettin beni. Canımın içi deyişinde eridim. Nasıl olsa döneceksin dedim. Bilemezdim… Ah canımın içi, canımı bu kadar yakacağını bilemezdim…
Düşüncelerden sıyrılmak zorundayım. Gün aksın istiyorum. Aksın hızlıca, bir solukta tükensin gün ışığı. Başıma giren ağrılar, gecenin karanlığına sığınsın. Bir umut belki gecenin yarısı kapımı çalarsın. Tüm gücümle sarılıyorum işlerime. Bir sanrının içinde, işim bitince gün bitecekmiş gibi. İşimde bitiyor tüm gücümde. Gün bitmiyor, sen yoksun.
Aklıma düşüşün yine istem dışı. Dolanıyor ruhum o anlarda. Gidişinin ardından avuntularım vardı. Gün içinde sık sık attığın mesajlara sarılıyor, aradığında sesinde kayboluyordum. Fırsat bulur da görüntülü konuşabilirsek uçuyordum gün boyu. Nasıldık? Nasıl olduk? Gün geçtikçe yoğunlaşan işlerin, yetişemediğin derslerindi beni geri plana attıran. Öyle söylüyordun her soruşumda. İnanmıyordu gönlüm ya, inanmış gibi yapıyordum çaresiz. Biliyordum, içimde bir huzursuz taraf bağırıyordu tüm avazıyla. Susturmaya uğraştığım şimdi ben demiştim diye sırıtıyor karşımda. Kendi kendimle savaşta. Susturmasam ne olacaktı acaba?
Durduramazdım ki kopuşunu. Uzak mesafeler soğuk rüzgârlar estirdi aramızda. Sesin buz gibi. Süslü cümlelerini soğuk kesmiş. Hiçbir şey elimde değildi ki…
Olmuyor böyle. Oyalayıcı eylemlere muhtacım. Elime aldığım telefonda, sana endeksli parmaklarımla adın yazılıyor her uygulamaya. İstemsizce dolaşıyor elim telefondaki fotoğraflarında. Öyle alışmışım ki senle dolu hayatıma, bir bir zihnimde yaşıyorum her anında. Gözümden düşen damla irkiltiyor. Kenara fırlattığım telefonum bana yetmiyor. Ne çare ki yetinebileceğim bir tek o kalıyor. Sen yoksun.
Hiç sevmem ama biraz televizyon kanallarında dolaşıyorum. Zihnimdeki meşguliyet ihtiyacıyla. Bir kanal çıkıyor karşıma. Şiir okurken şiir sesli tanımadığım biri takılı kalışım sebebi. Yine sen düşüyorsun aklımın her köşesine. Gönlümün sızısıyla sarsılıyorum. Elimden düşen kumanda ayağımın acısıyla ağlatıyor tekrar beni. Acımı öpen yok. Sen yoksun.
Bir müzik açıyorum. Büyülü sesinden dinliyorum sanki. Bir an arkamdan sarılmış, boynumda fısıldıyorsun gibi. Duyamıyorum sesini öyle hasretim ki. İçime hapsettiklerim yetersiz. Doyumsuz özlemin bulamıyor avunmanın yolunu. Bir fısıltın için neleri vermezdim. Ama yoksun.
Dayanamıyorum atıyorum kendimi sokaklara. Üzerimde en sevdiğin renk hâkim. Zümrüt yeşili elbisemle çıkıyorum. Olurda denk gelirsek bir umut. Umutlarda yoksun sende yok. Bir kitapçı ilk durağım. Bin bir masal dolu raflarda ne aradığımı bilmeden dolaşıyorum. Aradığım belli de belli etmek istemiyorum. Şimdi sırası mı? Ben niye kaçıyorum? … Kaçıyorum yine sana varıyorum. Kaçamadığım yerde de sen yoksun. Bizim hikâyemiz olsun raflarda istiyorum. Arıyorum hiçbir öyküde bulamıyorum. Hiçbir hikâye senin güzelliğinde değil gözümde. Senin cümlelerin yok içinde. Sen yine yoksun.
Bir kahve içeyim diye giriyorum kafeye. Belki kendime gelirim diye. Camekânın ardında ki tatlılar gülümsüyor bana öylece. Tekrar senli anılar benimle sen yoksun. Olsun. Yine de iki kişilik masaya oturuyorum ben. Anılarda yaşamak artık tek neden. Önüme getirilen çikolatalı pastayı ellerinle yediriyorsun bana. Ben tatlıyı severdim, sen de bana yedirmeyi… Çikolata aşktır bende diyorum. Gülüyoruz. Çikolatanın tadı damağımda ama sen yoksun.
Yokluk dolu anılarla sarmaş dolaş giriyorum sensizlik kokulu evime. Gün bitiyor sensizlik bitmiyor. Gece başlıyor. Umudu yoldaş edip yolladığım sokağa bakıyorum pencere kenarında. Arabalar geçiyor, hiç biri senin değil. Tek tek sönüyor sokaktaki evlerin ışıkları. Benim gönlümün umut ışıklarına ithafen. Pencere önü karanlık, içim gibi kasvet süsüyle. Odaların ışıklarını yakıyorum tek tek. Gelirsen yok sanma beni diyerek. Tüm sokakta parlayan tek evin içinde, içimin zifiri karanlığında bekliyorum… Ama sen yoksun…