“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün.” diyen Cahit Sıtkı 46 yaşında vefat etmiştir.
İşin Özü yaş 34 ve ben ölümün ne zaman geleceğinden habersizim. Daha yaşanacak pek çok şey var gibi geliyor bana. Birikecek anılar, yaşanacak acı tatlı duygular, ağızdan tadı silinmeyecek bir çok sözcük ve enfes yiyecekler dahası işitilecek onca sevda var.
Ömrün ne kadar olduğunu bilmesem de yerimde sayamıyorum. Öylece ve sıradan akan hayata, yüzümü ekşitip sırtımı dönüyorum. Kimileri buna rahat batması dese de ben büyüdüğümü hissediyorum. Öğrendiklerim öğreneceklerimin yanında hiçbir şeymiş gibi geliyor. Bildikçe küçülüyor, daha az hissediyorum buncacık beni. Oysa bu bana iyi geliyor.
Bazen kendimi yetersiz hissettiğim oluyor, sonra durup düşünüyorum. Şöyle bir dışarıdan süzüyorum kendimi baştan aşağıya. Ve diyorum ki ne yetersizi be, sadece haddinden fazlasını yapmaya çalışıyorsun.
Üç yerine beş yapmak istiyor, dört yapınca kendini kutlamıyorsun, hepsi bu diyorum. Ardından kendime küçük sürprizler hazırlıyorum. Küçük saydığım başarılarımı kutlamayı öğrenmiştim ya hani, birden hatırlıyorum. Sonra yanıma oturup sırtımı sıvazlıyorum. Kendime ısmarladığım kahveyi kendimle gurur duyarak içiyorum. Bir anda keyifli bir ortam oluşuyor, yüzümde çiçek bahçesi…
Evet diyorum, risk al! Yaşamını “denge”de tutabildiğin sürece risk al! Başta biraz zorlanırsın, her yeni başlangıç insanı biraz sarsar hatta kimi zaman beklediğinden fazla sarsılmış bulursun kendini. Bu riski aldığında kaybettiklerine dönüp bakarsın, geçmişi geri getirmek için çabalamaktan vazgeçmen gerektiğini fısıldarsın kulağına. Devam edersin yoluna.
Önünde duran parlak, ışıl ışıl aydınlık yola bakar; şimdi nerede olduğunu fark eder, anı daha bir sıkı yaşarsın.
Bulunduğun andan, bulunduğun yerden, konumdan dahası yanındakilerin sana kattıklarından, şu an yaptıklarından mutlu olur yaşamın tadına varırsın.
Yaşamak öyle delice, öyle sevdalı, öyle tutkulu yaşamak… Anı kaçırmadan onu kovalamadan ve geçmişi sürüklemeden yaşamak…
Dünümüz de yarınımız da bize ait, hepsi bugün gibi sevdaya dahil. Dün hatıralarda bir hoş sedâ, tatlı telaşlı bir fayda getirmiş de bırakıvermişse bugünün eline ve yarınlar umut kapılarını açık tutmuşsa heyecanla bekleye dursunlar.
Ben bu gündeyim. Kahvemin yanında limonlu zencefilli ılık suyum, huzur bıraktı damaklarımda. Bugün de sarıldım kendime. Sevdim beni dünümle, yarınımla şimdi şu masada. Işıldayan gözlerime yansıyan mumun ışığı daha bir parlak gösterdi düşlerimi. Dedim ki;
— “Sen ağaçtaki en güzel şeftali de olsan herkes şeftali sevmez.”
— Kendini sıkışmış mı hissediyorsun o zaman neler yapmış olduğuna bir bak, küçük başarıları görmezden gelme. Kutla kendini!
— Risk almadan büyüyemezsin. Her risk başarıya götürür mü bilinmez ama kesinlikle bir şeyler öğretir. Elbette şunu unutma, attığın taş ürküttüğü kurbağaya değecek mi bir bak!
— Yalnız değilsin, belki de biraz kalabalıkta kaybolmamaya ihtiyacın vardır.
— Düşebilirsin, çocukken de çok düştük. O zaman yürümeyi bilmiyorduk, anne babalarımız ellerini uzattı. Artık kalkmayı biliyoruz kimsenin elini uzatmasını bekleme! Sevilmek mi istiyorsun, önce kendin sarıl kendine. Kendini seven insanı pek çok kişi sever zaten.
— Yine de senin değerini başkalarının belirlemesine müsaade etme! Sen onlar yokken de güzelsin, özelsin.
Herkes biricik ve tektir. Bu sözler sana klişe gelebilir oysa yüce Yaradan hepimizi özenle ve bir tane yaratmıştır.
Nereden geldiğini ve nereye döneceğini biliyorsan korkmazsın!