Beyaz köpükleriyle sahile vuran uçsuz, derin, masmavi deniz… Bazen bembeyaz, bazen kapkara bulutların süslediği narin gökyüzü… Ve hiç bitmeyen, asla sonu gelmeyen yollar…
İşte bunlardı motosiklet sürerken arkadaşlarım, yoldaşlarım, sırdaşlarım. Elbette başka şahit olanlar da vardı başımı alıp gidişlerime, usul usul geri dönüşlerime, kat ettiğim mesafelere, beni gerektiğinde durdurmayı bilen kırmızı ışıklara. Elbette görenler vardı motorun üstünde bazen kendi kendime kahkaha atışlarımı, bazen damla damla akan gözyaşlarımı, şiddetli rüzgarların kıpkırmızı yaptığı elmacık kemiklerim ve burnumu… Ama denizim, gökyüzüm ve yollarım bir başkalar. Onlar o yolu yalnızca gitmek için kullanmama engel oluyorlar. Gitmekten, ulaşmaktan daha kıymetli bir şey var, o da yolda olmak fikrini tekrar tekrar hatırlatıyorlar. O yollarda beni düşünmeye teşvik ediyor, ufkumu açıyor, bana hayaller kurduruyorlar. Kurduğum hayallerin ulaşılamaz olmadığını, mücadele edip ulaşmak için sebeplerim olduğunu söylüyorlar.
Deniz ve gökyüzü… Nasıl alabildiğine uzanıyor, öyle değil mi? Nasıl derin bir his yaratıyor insanın içinde. Bir yanına vuran güneşin apaydın yüzü yansıyorken, diğer yanını kaplayan bulutlar nasıl da bir kapkara dehlize sürüklüyor onları. Aynı insan gibi geliyor bana, aynı insan gibi; bir yanları apaydınlık, bir yanları kapkaranlık. Bu yüzden çok fazla düşünmeye iterler beni. Her gün yeniden başlıyor olmaları ama hep belirsiz şekilde başlıyor olmaları. Tahmin edilemez anlık değişimlere gebeler. Aynı gökyüzüne ben baktığımda mavi biraz ötedeki baktı mı beyaz, biraz ötedeki baktı mı siyah. Aynı deniz bana dalgalı, haşin, inatçı, öbürüne çarşaf gibi tertemiz, şeffaf. Ve en garibi de çok güzel, çok güneşli dediğim bir havada birdenbire bir bulut belirebiliyorken, en karanlık günlerde birdenbire bir güneş açıp ısıtabiliyor. Yani insan gibiler biraz ya da biraz benim gibiler…
Yollar! Bitmek bilmeyen yollar, sonu gelmeyen merakımı törpüleyen, sona değil şu ana odaklan diyen yollar. Bazen ufku gösteren, bazen döneceğim ilk köşeyi dahi göstermeyen yollar. Bazen koskoca bir bilinmeze, bazen en net hedefe götüren yollar. Gidip gidip bitti sandığım yerden burası çıkmaz sokak, dön ve yeni yollar ara, keşfet diye beni yeniliklere sevk eden yollar. Yine bu da insan gibi, insanın yaşamı gibi değil mi biraz?
Hepsi aynı anda bana ne öğretti derseniz, şu satırları yazabilmek için gereken şeyin aklımdakileri düşünmek değil de kalbimdekileri düşünmek olduğunu. Kalbimin sesini dinlemenin mümkün olduğunu. Ona odaklanır, onu duyarsam yoldan da keyif alacağımı, gökyüzünden, denizden, ormanlardan da, yüzüme esen rüzgardan da, üzerime yağan yağmurdan da.
İşte yine çıktım yollara tekrar… Efil efil esen rüzgarın kulaklarıma kendi melodilerinden çaldığı şarkılarla, gözlerimi kapatıp bir çınar ağacı gölgesinde nefesleniyormuş, tüm sessizliğimle doğanın sesini dinliyormuş hissiyle tekrar yollara. Önümde gidilecek koskoca bir yol, ardımda geri dönmek için bıraktığım masmavi bir deniz, üzerimde yine mavilere boyanmış uçsuz gökyüzü…
Konuk Yazar: Oğuzhan TURAN