Yüce Allah, insanı dünyaya ona kulluk etsin, verdiği nimetler için şükür etsin diye yollamıştır. Bazılarımız bunu unutmuş, dünyaya taparcasına yaşamaya başlamıştır. Bazılarımız ise ibadetlerini hakkıyla yerine getirmeye, Allah’a şükür ve dualarını etmeye devam etmiş ve ediyorlardır.
Yüce Allah, insanı diğer canlılardan farklı yaratmıştır. Bunu her insan bilir. Bizi diğer canlılardan ayıran en önemli özellik de herkesin bildiği gibi akıldır, iradedir. İnsan aklıyla düşünür. Ona göre hareket eder. Doğruyu, yanlışı ayırt etmeyi bilir. Fakat bu bazı insanlar için aynı olmayabilir. Bazı insanlar yanlışı herkesin yapmasına göre yorumlar. Kafalarında ‘Başkaları yapıyor ama, kimse dört dörtlük değil ama’ gibi bahaneler üreterek kendini kandırır ve maalesef dünyayı bomboş bir şekilde geçirir. İnsanlar birbirleri ile yarış içindedir. Karşısındaki insanın mal varlığı ya da başarısı onu kıskandırır. Her ne kadar kabul etmese bile içten içe “bende neden olmuyor? O yapabiliyor, ben neden yapamıyorum?” tarzında dürtüler meydana gelir. Bilmez ki aralarında fiziksel hiçbir fark yoktur. Sadece irade farkı vardır. Emek farkı vardır. En önemlisi kader farkı vardır. Kimse kaderinin önüne geçemez ama her şeyi kadere de bağlayamaz. Hiç kimse çalışmadan, emek vermeden, uğraşmadan; ‘benim de kaderim buymuş’ diyemez. Çünkü “Kader Gayrete aşıktır.” bunu bilemez insanoğlu ve hata yapar. Bir zaman sonra hatasını anlasa da iş işten geçmiş olur. Bir zaman sonra ailenin de beklentisi olmaya başlar ve kişinin üzerine gidilir. Çalışmasını ya da yuva kurup kendi ayakları üzerinde durmasını bekler. Çünkü artık ailenin gücü ona bakmaya ve ihtiyaçlarını karşılamaya yetmez ama o kişinin elinden de belki bir şey gelmez. Kısacası aileye güvenip de bu dünya da hareket edilmez.
Hayat kitap gibidir. Kahraman tekdir. Yan kahramanlar elbet bir gün gidecektir. Aile ve arkadaşlar yan kahramandır. Ne kadar kalıcı olmalarını istesek de bir gün hepsi tek tek gider hayatımızdan. Bu doğanın kanunudur, kitabın da konusudur; tek olursun bu hayatta, evlensen de, bekâr kalsan da tek yargılanırsın. Evlenirsin, belki eşine de yük olursun. Çocuk sahibi olursun, çocuğunun ihtiyaçlarını yarım karşılamak zorunda kalırsın. Bilgi ihtiyacını, iman bilgisi ihtiyacını, sevgi ihtiyacını hep eksik verirsin belki de ona; belki de senin yaptığın hataları yapmasına izin verirsin, bomboş yaşatırsın dünyayı; ne namaz bilir ne de Allah’a şükür etmeyi bilir belki de; yani senin bir kopyan olur. Ya da bekar kalırsın, çalışmak, sadece geçinmek için yani para kazanmak için yaşarsın; böylece ailene yük olmazsın ama cenneti kaybedersin. Belki son ve hakikatli yolu seçersin, hem dünya için hem de ebediyet için çalışırsın bu sefer iki cihanda da kazanırsın. Nasıl yaşamak istediğin senin elindedir aslında; kazanıp kaybetmek de öyle tabii ki. Bir yandan Rabbine sığınıp onun rızasını kazanmak için yaşarsın, bir yandan da Rabbimin sana verdiği süre boyunca dünyaya iyi bir iz bırakmak için çalışırsın. İyi bir izi ise, iyi bir evlat yetiştirerek, İslam’ı anlatarak bırakırsın.
Unutma, nefes aldığın her gün umut vardır. Ölüm haricinde ise her şeyin bir çıkış yolu bulunur. Sen tevekkül et, Rabbine güven ve İslam’a göre yaşa; inan ki yük olduğun bu dünya da hafifletecektir yükü anında. Aç ellerini yalvar Allah’a, anlat İslam’ı, peşinde ol davanın hayatta kaldığın süre boyunca.