Bizler çok zalim yargıçlarız. Herkesi yargılayıp dururuz. Büyüklerimiz gençleri, gençlerimiz büyükleri, erkeklerimiz kadınları, kadınlarımız erkekleri yargılayıp dururuz.
Yargıç gibiyiz hepimiz. Yargılarız derken öyle kanuna uygun yargılamakta değil, önyargılarız herkesi, hepimiz. Birisi bir işi yapsın, o işi ne zorlukla yaptığına bakmayıp “İlla içine bir şey katmıştır, yoksa bu yapamaz. Ben tanıyorum ya, salağın tekidir” gibi sözcüklerin hiç de iyi niyetli yargıçlar olduğumuzu göstermemektedir.
Hepimiz birilerinin neler yaşadığını bilmeden, bir gemiyi o limana ulaştırırken ki zahmetine bakmadan, görmeden delice yargılayıp dururuz. Çok müthiş eleştirmenleriz hepimiz. Bir de bizim gibi düşünen biriyle beraber oturup eleştirilecek kişiyi masaya yatırınca, anestezisiz ameliyat edip çıkarız. Öldürünce de içimizi rahatlatmak için “O da benim gibi düşünüyordu, yanımdaki de benimle aynı fikirde. Hem ben tek böyle düşünmüyorum ki,” gibi sözcükleri kendimiz için kurtuluş yolu olarak ilan ederiz.
Emek verenlere saygısızca davranıp, “Neymiş, eleştiriye açık olamayacaksanız yapmayın bu işi,” diyerek ahlak yasalarını çiğneyerek hakaret ederiz. Sonra buna da “Eleştirileri kabul etmiyor,” diye laf yaparız.
Bir doktora etmediğimizi bırakmayız. “Sabahtan akşama kadar oturuyor, parasını alıyor, işi ne!” gibi sözcüklerle ardına keyif ediyorlar, “Ayak ayak üstüne atıp iki hastaya bakıp gönderiyorlar,” gibi sözcükler ekleyerek doktorların nelerle karşı karşıya kaldıklarını bilmeyecek kadar aciz ve zalim yargıçlarız hepimiz.
Anne babalarımız bizi bu yaşlara kadar getirsin, getirdikten sonra “Bana ne yapmışlar, ben kendi ayaklarımın üzerinde durdum,” gibi sözcükleri söyleyerek sanki bir taşın içinde dokuz ay kalmışız gibi, sanki sabahlara kadar başımızda dağlar durmuş gibi bencilce zalim yargıçlarız hepimiz. Bu ateşte yanan hepimiziz. Ancak hepimiz birbirimize atıp dururuz. Herkes böyle deyip aradan zeytinyağı gibi sıyrılacağımızı zannederiz. Biz insanız ama bir türlü insan olmayı başaramadık hiçbirimiz.