İnsan belli bir yaştan sonra büyümek ister. Hatta çoğumuz “Ne zaman büyüyeceğim?” diye annelerimizin bu konuda başını yemeye başlarız. Her durumda olduğu gibi bu konuda da istisnalar vardır. Kimi insan büyümek ister kimi insan halinden memnundur. Çocuk aklıyla anca bu kadar düşünülür. Belli yaşa geldiğimiz de de geçmişi hatırlarız. Anne babamız ile oynadığımız zamanlar, sokakta ki çocuk sesleri, aralarına karışmamız vs. Bir çok insanlar bunlar ile büyümüştür. Ben dışında; Çocukluğu bilmemek nedir bilir misiniz? Ya da çocukluğu sadece bir yorgan altına sığdırmak; pek bildiğinizi sanmam. Çünkü herkesin yaşadığı çocukluk farklıdır. Belki empati yapabilirsiniz ama o da belli bir zaman sonra serbest gider. Kimse kimsenin yaşadığını yaşamadan bilemez.
Her yazımda farklı konuları anlattım. Az çok da kitleye ulaştım. Bu yazımda daha farklı bir şey yapıp kendimi anlatacağım. Belki diğerlerinden az okunacak belki hiç okunmayacak ama farkındalık için anlatmaya çalışacağım. Çünkü hayatta hala şükür etmeyi bilmeyen insanlar var. Yaşadığım şeyler tabi ki şuan ki olaylar kadar kötü değil fakat herkesin yaşadığı olaylar kendine göre kötüdür. Bundan ne kadar ders çıkarılır orasını bilmiyorum ama tek bildiğim şey hayattın ne olursa olsun boş olduğu… Benim hikayem bir buçuk yaşındayken başladı. Güzel bir 1 yaş doğum gününden sonra şuan bile hala devam eden bir rahatsızlık ortaya çıkmıştı. “Göz Hastalığı “ o günden sonra gözlerimin altında yaralar çıkmış sulanmaya başlamıştı. Annem ile babam beni doktora götürmüştü. İşte o zamandan sonra benim hastane serüvenim başlamıştı. Bursa, İstanbul, İnegöl, Eskişehir gibi şehirlere gitmiştik. Herkes farklı şeyler söyleyip durmuştu. Babaannemin dediğine göre ise burun damlasını beşten fazla kullandıkları için olmuştu. Ona göre o haklıydı…. Sabahlarım olmaz olmuştu. Güneş eve girdiğinde yorganı kafama çeker perde kapanmadan dışarı çıkamazdım. Ne zaman akşam olur o zaman ben oynamaya başlardım. Bundan dolayı hiç arkadaşım olmamıştı. Dışarıda oynamak bana yabancı gelmişti. Doktorlar da farklı konuşuyordu. Ortada hiçbir şey yoktu tabi. Yine bir doktora gittik. İnegöl’de bir hastaneye gitmiştik. Doktor alt kirpiklerin göze batabileceğini o da gözü sulandıracağını söylemiş gözümü ölçemediği için gözlük vermemişti. Bunu duyan babaannem bir teyzeyi çağırıp alt kirpiklerimi cımbızla yoldurmuştu bunu yaparken sadece altı yaşındaydım. Okula başlama yaşım gelmişti. İlk defa başka ortama girecektim. Her şey alındı hazırlık yapıldı ve ilk gün başladı. Başlarda iyiydi. Fakat hastalığım olduğu için sınıftakilerden geri kalmıştım. Hiç kolay kolay arkadaş edinememiştim.
Herkesten sonra okuma öğrenmiş, herkesten sonra matematik de iyi olmuştum. Dalga geçilmeler olmaya başlamıştı. Gözlerimden dolayı, beden eğitiminde yarışmayı kazanamadığımdan dolayı daha bir çok sebepten dolayı dalga geçmeye başlamışlardı. Sadece benimle değil en yakın arkadaşım hatta tek arkadaşımla da dalga geçiliyordu. Ortaokul da bitti. Liseye geçtik. Meslek lisesi kazanmıştım. Tabi bir de Bursa da fakülte de bir doktor bulmuştuk. Oraya gittik bir kaç tedavi ile artık gözlük kullanabilecektim. Güneşe de çıkabiliyordum. Lise de de bir sürü arkadaşım olmuştu bir de yeni bir alışkanlığım “Yazarlık” Yaşadığım travmaları ancak yazarak atlatabiliyordum. O yüzden yazmaya iyice sarıldım. Gel zaman git zaman derken lise de bitti. Üniversite bitti. Çalışma hayatına atıldım. Sınava çalışmak için bir süre sonra çıktım. İki yıllık üniversitemi dörde çıkaracaktım. İlk sene DGS başarısız oldu. Yılmadım baraj kalktığı için üniversite sınavına da girmeye karar verdim. Sınava girdikten sonra kurban bayramı için destek olarak kuzenimin butiğin de çalışmaya başladım. Ve hayatımın dönüm noktası olan ilk kitabım “Eski Hesabı” piyasaya sürdüm. Yayın evinden dolayı satılma olmadı reklam yoktu ilgi yoktu bu konuda canım sıkılmıştı. Kuzenime “ben beceriksizim, çirkinim berbat biriyim vb. “ kendimi yerici şeyler söylüyordum. O da bana teskin eden cümleler kuruyordu “Saçmalama sen gayet iyi kızsın hem koskoca kitap yazdın bastırdın bunu herkes yapamaz “ diyordu. Ben bu söylemlerime hep devam ettim. Arife günü erken çıkmıştık. İşlerim olduğu için eve gittim. Ailemle vakit geçirdikten sonra duş almak için banyoya girdim. Saat 22.30 olması lazımdı. Başımı yıkadım. Tam lifi alacakken ayağım kaydı ve yere yuvarlandım. Gözlerimi açtığım da her yer kan olmuş kolum da kırılmıştı. Annem apar topar giydirdi. Kolum çok acıyordu. Amcamla devlet hastanesine gittik. İlk yarılan kaşıma dikiş atıldı. Sonra burnuma ve ben şoktan titriyordum. Filmler çekildi. MR temiz çıkmıştı. Burnum kırılmıştı. Kanı durmuyordu. Kolum da kırılmıştı. Hem de parçalı kırık olarak kırılmıştı. Doktor bayram tatilinde olduğu için sadece sargıladı ağrı kesici iğne ve tetanos vuruldu ve beni Bursa’ya sevk etmişlerdi. Orada on beş gün yattıktan sonra anca alabileceklerini söylediler ameliyatlıktı. Babam doktora ilaç yazmasını eve yollamasını söyledi doktor da öyle yaptı. O günden sonra yatamadım. Koltukta uyuyordum ağrıdan uyanıyordum. En yakın arkadaşım yanıma geldiğin de şaşırmış üzülmüştü. Bayram bitti. Para olmadığı için devlete girdik tanıdık yardımıyla. Ameliyat için her şey yapıldı sadece filmlere doktor bakacaktı. Doktor filmlere baktı “Ameliyatın riskli olduğunu sinirlerin kopabileceğini söyledi”.
Babam direk oradan çıkarak özel hastaneye en iyi doktora götürdü. O gün ameliyat oldum şuan da çok şükür iyiyim. Ufak tefek başka sağlık sorunlarım da var ama eskisi gibi isyan etmiyorum hem bu olay yazarlıkta başarı da getirdi. DGS ye giremedim ama üniversite sınavından dört yıllık kazandım. Yani her şey güzeldi.
Yaşadığım şeyleri kısaca size anlattım. Yazarken de bir gözyaşı pıt oldu tabi. Hala geçmemiş travmalarım buradan anlaşıldı. Her neyse hayat isyan edecek kadar da kısa böbürlenerek yaşayacak kadar da kısa bir nefeslik canımız var aslında. Zamanı belli değil ne zaman düşeceğimizin ve ne zaman öleceğimizin. Ben kendimi şuan seviyorum bu şekilde kabul ediyorum. Başardım ya diyorum her şeyime rağmen iyi kalmayı başardım diyorum. Arada ümit ve sabır gitse de Ya sabır! Diyerek tekrar başlıyorum. Çünkü böylesi benim için daha iyi biliyorum. Zaman geçsin diyorum ama biliyorum ki zaman daha çok yaralar insanı artık anlıyorum.