Zaman, Yaradan tarafından biz kullara verilen, sağlıktan sonraki belki de en önemli nimettir. Bu nimetin değerini ne yazık ki çoğu zaman bilmiyoruz ve boşa harcayabiliyoruz. Bilhassa içerisinde bulunduğumuz şu teknoloji çağında, akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle ve internete ulaşımımızın çok kolay hâle gelmesiyle zamanın nasıl geçip gittiğini anlayamaz hâle geldik toplumca. Sosyal medya platformlarındaki sonu gelmeyen haber akışı ve paylaşımlar, bunları takip etme merakımız, “Şuna da bakayım, kapatacağım” diyerek saatlerimizi geçirmemiz, zamanımızın en büyük hırsızlarından birisi.
Hem akıllı telefonlara bağımlı hâle gelip hem de zamanın yetmediğinden hatta ‘kısaldığından’ şikayet ediyoruz. Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm)’ın zaman ile ilgili çok meşhur hadisi geliyor bu noktada aklımıza: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” (Buhârî, Rikâk, 1)
Büyüklerimizin yaşantılarına baktığımızda, evlerde ve iş yerlerinde yardımcı teknolojik araçlar olmamasına rağmen gün içerisinde birçok işi insan gücüyle yapabiliyorlarmış. Bunları başarabilmelerindeki en önemli sebep ise; günün en kıymetli vaktinde sabah namazına kalkıp, bir daha uyumamaları ve zamanlarını namaz vakitlerine göre ayarlamalarıdır. “Müslüman üzerine güneşi doğurmaz” derdi yine büyükler. Yani, güne seher vakti ibadetle başlayıp sonrasında işe koyularak devam etmek, onların günlerini bereketlendirmiş. Yani Allah (c.c.), ‘zaman içinde zaman’ yaratmış.
Şimdilerde batı öğretileriyle eğitimlerini aldığımız, üzerine konferanslar, seminerler düzenlenen ‘zaman yönetimi’ni büyüklerimiz nebevî yöntemle en güzel şekilde uygulamışlar.
Zaman değerimizi maalesef ki sosyal hayatımızda da hoyratça kullanıyoruz. Bir yerde bir konferans, program, düğün vs. olduğunda tam saatinde değil de illa bir yarım saatlik gecikmeyle başlıyoruz toplum olarak. Bunun adına da: “İnsanlar toplansın” diyoruz. Benim gibi her yere erken ya da tam vaktinde gidenler de beklemiş ve hakka girilmiş oluyor. Hâlbuki tam saatinde başlanmalı ki hem hakka girilmesin hem de insanlar: “Nasıl olsa geç başlayacak” rahatlığına kapılmayıp vaktinde gelsinler.
Her ânımızı, her günümüzü dolu dolu, verimli bir şekilde geçirmek duasıyla.