Zamanıdır Sevmenin

103 Görüntüleme
6 Dak. Okuma

Başlığı, “Sevmek Zamanı” diye de koyabilirdim fakat 1965 yılı yapımı, Metin Erksan’ın yönetip Müşfik Kenter’in acayip oynadığı o filme başlık olmamış olsaydı.)

Sevmenin zamanı her zamandır ama biz madem ki şimdi yazıya döküyoruz, bi mecburmuş gibi yapıp, baharın habercisi ve bu günlerde düşme eğilimi gösteren cemreleri bahane edelim. Bahane edemeden daha, aha dolandı zihnime bir şarkı: “Baharı bekleyen kumrular gibi/Sen de beni bekle, sakın unutma…” Beklemek deyince de Atilla İlhan’ın “Bekleyiver beni ama!” diyen şiirine sarktı/çöktü/döndü duygu olası, gönül kaynaklı ruh-i hissiyatlarım. (Buradan nefs-i envare, nefs-i levvame, nefs-i mülhime duraklarındaki sevme şekillerini bir yana koyup; fenâ fillah, bekâ billah zirvelerindeki iklimlerde neler olduğuna, oralardaki sevişlerin koridorlarına dalmayacağız ama hey gidi seyr-i sülûk yolunun o çetrefilli yolları!)

Cemreler düştü, düşmekteyken yâr da gönle düştü yine. (Sanki orayı terk ediyor da!) Ve baharda sevmek güzeldir. Aslında sevmek hep güzeldir, yeter ki sevilesi bir yâr ola. Sevende değildir marifet aslında, sevilendir sevdiren. Sevilmemesi mümkün olmayan bir şeyse o, seven ne yapsın ki!

Sevmek var ya dostum, acayip bir şeydir. Ve sevmek var ya sevgilim, benim sana “sevgilim” diyebilmemdir.

“Sevmek neydi?” diyen, Cengiz Aymatov kaynaklı Yeşilçam kılıklı o kasvetli filmdeki tanımlar şimdi bize hafif gelir. Tamam, onlar da var sevmenin içinde fakat onlar herkesin sevebileceği kadar bir sevmenin fısıltıları. Sevmek, aklı yele vermektir. Ne diyor Şair: “Arz-ı hâl etmeye câna seni tenhâ bulamam, Seni tenhâ bulıcak kendimi aslâ bulamam.” (Seninle konuşmaya fırsat bulsam, aklım baştan gidiyor demiş özetle.)

Bilinen ilk divan kadın şairlerimizden Amasyalı Zeynep Hatun’a kulak verelim:

“Şehâ bu sûret-i zîbâ sana Hak’dan inâyettir,
Sanasın Sûre-i Yûsuf cemâlinden bir âyettir.
Senin hüsnün, benim aşkım, senin cevrin, benim sabrım,
Demâdem artar, eksilmez, tükenmez, bî-nihâyettir.”

(Ey şah! Bu süslü görünüş, sana Allah’tan bir armağandır. Öyle ki; Yûsuf Sûresi, adeta senin güzelliğinden bir ayettir. Senin güzelliğin, benim aşkım, senin cefâ edişin, benim sabrım; Artar her an, eksilmez, tükenmez, sonsuza dek.) Şiirini Fatih Sultan Mehmet için yazdığını söylemek de boş bilgilerle dolu dimağlarımıza ek bilgi olsun.

Fatih deyince, Avni mahlasıyla yazdığı şiirlere hiç ilişmeden, bir başka büyük sultanın aşk hikayesine bakıverelim: “Sefer yolunda Sultan Yavuz’un otağı kurulmuş, otağın hizmet işlerine de bir halayık kızcağız bakmaktadır. Bir gün/bir ara Sultan Selim otağdan içeri girer, bakar ki direğin üzerinde, direkle deri arasına bir kağıt sıkıştırılmış. Merak eder, ne oladır ki bu sultan otağında? Alır kağıdı, açıp bakar. “Âşık olan neylesin?” Kağıtta böyle yazmaktadır. Yavuz, yazıyı o halayık kızcağızın yazdığını anlar ve altına ilave olarak yazar. “Hiç durmasın, söylesin.” Ve kağıdı tekrar yerine koyar. Sabah olunca halayık kız gelir bakar, kağıt yerinde. Bir korku bir telaş… Alıp kağıdı açar. “Âşık olan neylesin? / Hiç durmasın, söylesin.” Yüzünde bir tebessüm belirir kızcağızın. Altına ilave eder. “Korkuyorsa neylesin?” Yavuz, akşam gelir bakar, kağıt yine orada. Açar kağıdı. “Korkuyorsa neylesin?” Cevap olarak şiire ilave eder Sultan. “Hiç korkmasın, söylesin.” Bırakır kağıdı tekrar yerine. Şiir böylece tamam olunca, Sultan Selim Han, kızı nikahına alacak olur. Nedimeler kızı hazırlar, nikah merasimi olacak. Bir ara Sultan Selim, çadırdan başını içeri uzatıp bakar. Kızla göz göze gelirler. Karşısında Yavuz’u gören kız, heyecandan nefesini toparlayamayıp oracıkta ölüverir.” (Şimdi bir ara, başka bir yazıda Süleyman ve Hürrem’in aşkına değinelim ki ikisini de şair eden o büyük aşka haksızlık olmasın.)

Sevmek acayip bir şey işte aşkım. Yani benim sana âşık olmam kadar acayip bir şey.

“Derelerin dumanlı dağlara meydan okuması, sükutun heybete tenezzülü kadar garipti seni sevmek” demişim bir zaman. Evet, sevmek meydan okumaktır, deli işidir. Mum oluşuna aldırış etmeden, sevgiliye ulaşmak için ateş denizlerini aşmaktır. Deli olmayan sevmekten bahsetmesin. Sonrayı düşünenlerin yolu değildir sevmek. Sonunu düşünmeyenlerindir. Sonu ne olursa olsun diyenlerindir. Bir kez görmeye, canını adayanlarındır. Hesap kitap, oyun dümen, alış veriş, falan filan; geçiniz oraları… “Hiçbir harfi, sensiz bir cümleye kurban etmedim.” demiş ya diyen. Edilmez dostum, yeter ki ettirmeyecek öyle bir sevgili ola.

Sevmek güzel şeydir sevgilim, hele seni sevince daha bi güzel. Sevmek, seni sevmek değilse; o sevmek değildir ki zaten.

Sevince işte; saçmalarsın, bildiğin şeyleri unutursun, sevdiğinin ayaklarını yıkayasın gelir, ona hediyeler almak/yapmak istersin, mutlu olunca dünyalar senin olur, elin ayağına dolanır, kahve yaptım zannedersin ama içtiğin sanki demli çaydır. Küllükte yanan sigaran varken yenisini yakarsın, arabayı nereye park ettiğini unutursun, hattası; gittiğin yere arabanla gittiğini unutup geri yayan dönersin, uykular mındar olur… Olur oğlu olur işte!

“Herkesin acısı sevgisi kadar” diyor ya hani şarkı, hakikaten öyle be! Hasret de sevgi kadar zaten. Adanmak da öyle. Adanmak… “Aklım fikrim var deme, hepsini öldür / O, çöle göl diyorsa göldür.”

Sevmek seni görmek için can atmaktır sevgilim. Saniyelerin sonsuz sürdüğü bir ıstıraptır hasretin. Ve ruhu okşayıp gönlümü delirten sesine kâlū belâdan âşina olmaktır. Seni sevmek, seni ezelden beri tanıyor gibi olmaktır. Ebede kadar sevmektir seni, seni sevmek.

Sevince insan, seni seviyor! Ya değilse, sevmiyor kimseyi işte.

Sizin için hiç çiçek eken oldu mu? Ben ekilmiş çok çiçek bilirim! Ve hayat dediğin; sevince, sevilince, sevgiyle ve tabii ki sevgiliyle güzel.

Çok sevgiyle kalın.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version