Kötü zanda bulunan kişi çirkindir.
Aslında o kendi içini vurur karşıya. (Hz Mevlana)
Bircan, yirmi iki yaşlarında, kumral, şahin bakışlı, sempatik bir delikanlı. Pencerenin önünde oturmuş. Batan güneşi seyrediyor.
Karşı ki apartmanda, Bircan’ın sevgilisi oturuyor, üniversite öğrencisi, sevgilisinin ismi, Güzel. Kendisi de ismi gibi güzel. Bircan, bakışlarını Güzel’in penceresine yönlendiriyor. Güzel’in çekili olan beyaz tül perdesi, rüzgârın esmesiyle birden açılıyor; Güzel soyunuyor, iç çamaşırları görünüyor. Rüzgârın durmasıyla, perde tekrar kapanıyor.
Bir müddet sonra, Güzel’in oturduğu apartmanın kapısından, genç bir delikanlı çıkıyor. Bu delikanlı, Bircan ile Güzel’in üniversiteden arkadaşları. Daha önceleri Güzel’e âşıktı. Ama Güzel, Devran’ın bu aşkına hiç karşılık vermemişti.
Bircan çılgına dönüyor, koşarak apartmandan aşağıya iniyor. Ancak dışarıya çıktığında, Devran’ı göremiyor. Devran sıra kadem basmıştı.
Bircan telaşla Güzel’in kapısını çalıyor. Güzel, tebessüm ederek kapıyı açıyor.
“Hoş geldin vazgeçilmezim!”
Bircan öfkeyle bağırıyor.
“Devran’ın, işi ne bu apartmanda? Onunla görüşüyor musun yoksa?”
“Ne diyorsun sen Bircan!”
“Allah bilir ne zamandır görüşüyorsun onunla!” diyor Bircan. Sonra Güzel’e bir tokat atıyor.
Güzel’in yanakları pembeden kırmızıya dönüyor.
“Senin odandaydı Devran değil mi?”
Kelimler, cam kırıkları gibi, Güzel’in yüreğine saplanıyor.
Bircan kızgınlığını dışa vurdukça, Güzel’i suçlayıp, yüreğini acıttıkça; yüzü yaş kayısı gibi kırışıyor, saçları beyazlıyor, çirkinleşiyor ve yaşlanıyor…
Güzel, onun bu halini görüyor, şaşırıyor, korkuyor.
“Bircan, sen bana haksızlık ediyorsun… Ruhumu acıtıyorsun… Yüzün, saçların!?”
Bircan: “Gözümle gördüm!” diyor. Sonra kırışan ellerine bakıyor, “Ne oluyor bana öyle?” diyor.
Ve merdivenleri hızlı hızlı iniyor. Evinin kapısını açıp, içeriye giriyor.
Aynanın karşısına geçiyor; yaşlı, çirkin yüzünü görüyor. Yüreği ağrıyor, daralıyor.
“Resmen yaşlanmışım… Ne oldu bana öyle?” diye söyleniyor.
Sonra yatağına uzanıyor ve uykunun kucağına düşüyor.
Bircan sabahleyin uyanıyor, eski haline geri dönüyor.
Gece yarısı, Bircan ışığı söndürüyor. Ve pencerenin önünde oturup, Güzel’in evine bakıyor, Devran’ın, apartmanın kapısından içeriye geçtiğini görüyor. Ruhunda depremler kopuyor. Gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyor. Sonra hemen dışarı çıkıyor, Devran’ı takip ediyor; Devran, merdivenleri çıkıyor. Üçüncü kata geliyor. Üçüncü katta Güzel’in evi, karşı tarafta da kocası yurt dışında olan komşusu oturuyor.
“Evet, yanılmamışım, işte şimdi Güzel’in kapısını çalacak!” diye aklından geçiriyor. Bircan’ın yüzü tekrar kırışıyor, yaşlanıyor, çirkinleşiyor. Devran, bir çocuk annesi olan, Güzel’in komşusunun kapısına yöneliyor. Kapıyı çalıyor. Kadın gecelikle, Devran’a kapıyı açıyor: “Hoş geldin sevgilim!” diyor ve ona sarılıyor.
Bircan’ın yüreği ağrıyor.
“Ben ne yaptım öyle!” diye söyleniyor. Sonra hemen Güzel’in kapısını çalıyor. Kapıyı açmıyor Güzel. Tekrar çalıyor, kapıyı açan yok. Ahşap kapıya omzuyla yükleniyor. Sonra bir daha, bir daha derken kapı açılıyor, içeriye dalıyor.
Güzel, zümrüt yeşili pijamasıyla yerde boylu boyunca yatıyor. Toprak rengi, uzun saçları yere dağılmış. Çiçek gibi güzel olan yüzü sararıp solmuş…
Bircan, onu kucağına alıyor.
“Uyan Güzel’im, uyan biriciğim. Dilimle bıçakladım, kanattım yüreğini, bağışla beni!” Ama Güzel’den ses seda çıkmıyor. Sonsuz uykuya dalmış gibi…
Bircan’ın gözlerinden yaşlar sel gibi akıyor. Hemen Güzel’i taşıyıp arabasına götürüyor ve hastaneye yetiştiriyor.
Doktor, mide kanaması geçirdiğini, söylüyor.
Bircan içinden, “Duvarı nem, insanı gam yıkar,” “Ben onu çok üzdüm, yüreğini dilimle kanattım. Ya ölseydi!” diyor.
Sonra sandalyeye oturup, Güzel’in ipek tenini seyrediyor.
Bir süre sonra Güzel, gözlerini açıyor, Bircan’ın gözleri mutlulukla ışıldıyor.
“Hakkında kötü şeyler düşündüm… Kıskançlığım ve öfkem, mantıklı düşünmeme engel oldu. Sözlerimin nereye ulaşacağını hesap edemedim. Sana zarar verdim. Dilimi susturabilseydim, sen şimdi bu duruma düşmeyecektin. Üzdüm seni, bağışla beni!”
Güzel, gözlerini kaldırıp Bircan’ın gözlerinin içine sevgiyle bakarak:
“Vebali çok büyük sakın zan etme.” diyor.