Hepimiz biliriz ki insan olarak sahip olduğumuz en değerli şey sağlığımızdır. Bedenimizin sağlıklı olması ve fit görünmesi için çok çabalarız. Bu uğurda emek ve para harcarız. Peki zihnimizin sağlığı için neler yapıyoruz? Bedenimizi yöneten zihindir. Zihnimizin farkında mıyız? Kendimizi bir arabaya benzetirsek, zihnimiz motordur. Hiç motoru açıp baktık mı? Zihnimizden gün boyu nasıl düşünceler geçiyor ve bedenimizi nasıl etkiliyor, farkında mıyız?
En kısa sözlük anlamıyla zihin anlama, algılama ve kavrama yetimizdir. Beş duyumuzla algıladığımız tüm veriler an be an zihnimizde değerlendirilir. Şu anda okuduğunuz bu kelimeleri anlamlandırıyorsanız bu zihnimiz sayesindedir. Zihnin işi bir taraftan da düşünce üretmektir. Ve bunu yaparken yani düşünce üretirken belli bir sıra izlemez. Yanından geçtiğimiz ağacın yapraklarına bakarken evdeki yemeği aklınıza getirir. Oradan dün hakkınızda konuşan arkadaşlarınıza gider, oradan da yazın nereye gideceğinizi, ne giyeceğinizi düşünürken bulursunuz kendinizi. Zihin anda ve boşta kalmayı pek sevmez. Zihnimiz monkey mind (maymun aklı da denilen Budizm den gelen bir deyim) modunda biz uyuyana kadar oradan oraya koşar durur. Bizde çoğu zaman bu düşüncelerin peşine takılıp gideriz. Araba kullanırken çevremizi görmeyiz, zihnimiz düşüncelerle boğuşurken yemek yaparız ve zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyiz. Adeta çoğu zaman otomatik bir modda yaşarız. Bu bir taraftan lehimizedir çünkü zaman ve enerji tasarrufu sağlar. Akşam eve geldiğimizde, nasıl geçti gün hatırlamayız, çünkü zihnimizin ürettiği düşüncelere takılıp andan kopmuşuzdur. Ne yediğimizi ne içtiğimizi, ne gördüğümüzü, neye dokunduğumuzu genelde fark etmeden yaşarız. Sanki zihnimizin içinde yaşarız, bedenimiz oradan oraya savrulur. Bu arada zihnimizin istekleri hiç bitmez, sürekli hedonik bir koşu bandında arzularımızın, isteklerimizin peşinde koşar dururuz. O çok istediğimiz elbiseyi alırız ama sonra başka bir ayakkabıya takılırız, istediğimiz yemeği yeriz ama peşine illa ki istediğimiz tatlı da olmalıdır. Bir süre sonra acıkır, yine yemek isteriz. Zihnimizin ürettiği her düşünce gerçekleşsin diye bir ömür harcarız. Zihnimizin istekleri gerçekleşmezse mutsuz oluruz, gerçekleşirse bu seferde kaybetme korkusu sarar içimizi. Sürekli bir huzur ya da mutluluk hep uzakta bir hayalden ibarettir. Duş alırken akşam ne giyeceğimizi, arkadaşımızla kahve içerken bir önceki gece eşimizle yaptığımız kavgayı düşünürüz. Ne suyu ne kahvenin tadını fark ederiz. Zihin yine oyununu oynamış, bizi boş bırakmamış, andan koparmıştır.
Zihnimizde tek bir ses yoktur ve bu sesler genelde birbirleriyle çatışır, kavga eder. Eleştiren sesler ,yargılayan sesler bizi mutsuz eder. Ayrıca sesler hep değişkendir ,bugün çok güzel ve başarılıyızdır, ertesi gün tam tersini söyler zihnimiz. Çok severken az sonra nefret ediyor olabiliriz. Bunun sonucunda kararsız ve mutsuz oluruz. Ve genelde zihnimiz eskiden ne üretiyorsa yani hangi tip düşünce üretiyorsa biz farkına varmadığımız sürece ölene kadar aynı şekilde aynı düşünceyi üretmeye devam eder. Yani bir fabrika nasıl ki tuz üretiyorsa, sonsuza kadar tuz üretir. İçerik değişmez, biz farkına varmadıkça. Oysa ki nörobilim son yıllarda beynin nöroplastisite özelliğini keşfetti, beyin tekrar ve tekrar kendini bir plastik gibi yapılandırabiliyor. Bunun anlamı yeni nöral bağlantılar kurulabiliyor ve biz aynı düşünceleri her gün düşünmeye mahkum değiliz. Fark ettiğimiz an değiştirme gücünü ele geçirmişiz demektir. Çünkü yapılan araştırmalar her gün zihnimizden geçen düşüncelerin bir önceki günle benzer olduğunu söylüyor. Zihnimizin ürettiği düşünceler genelde negatif odaklıdır. Evrimsel psikolojiye göre zihnimizin amacı; bizi hayatta tutmak ve neslin devamlılığını sağlamaktır. Hayatta tutmak için en kötüyü düşünmek zorundadır. Biz karanlıkta uzaktaki ağacın gövdesini ayı sanan atalarımızın torunlarıyız. Çünkü o ağaç gövdesidir diyen atalarımızı muhtemelen ayılar parçaladı. Zihin haz odaklı yaşar, üşümüşsek ısınmak isteriz, acıktıysak yemek isteriz, neslin devamı için cinsellik isteriz. Ve hazzı her zaman büyütür ve o uğurda çekilen çileyi küçültür. Bunlar da zihnimizin oyunlarıdır.
Zihnimiz aynı zamanda geçmişten ve gelecekten senaryolar yazar ve tekrar tekrar oynatır. İki sene önceki kavgayı hatırlatır bize ve söyleyemediğimiz sözler kafamızda döner durur. Bedenimiz gerilir, kaşlarımız çatılır, midemiz kasılır. Geçmişi bugüne taşımıştır, bedenimize yaşatır. Oysa ki güzel bir güne uyanmış, mutlu mesut yaşıyoruzdur ta ki o ana kadar. Ayrıca takıldığı düşünceleri sürekli oynatır, ruminasyon budur. Bir takıldık mı çıkamayız zihnimizden. Ve bunlar hep kayıp zamanlardır. An yaşanmamıştır, sürekli kaybedilen kan gibidir.
Peki zihnimizi fark etmek, düşüncelere kapılıp gitmemek ,daha mutlu ve huzurlu olmak, anda kalmak ve yaşadığımız her anın tadını çıkarmak için neler yapabiliriz?
Öncelikle bunun için beş duyumuzdan ve nefesimizden yararlanabiliriz. Zihnimiz geçmiş veya gelecekte gezer ama bedenimiz ve duyularımız gezemez. Dünkü kokuyu alamayız, gelecekte dokunamayız. Çünkü duyularımız şimdiki anda çalışır, nefes şimdidedir. Beş duyumuzu fark etmek, bizi şimdi ve buraya getirir. Etrafımızda ki seslere kulak vermek, burnumuza gelen kokulara dikkati yönlendirmek, ağzımızdaki tadı fark etmek, etrafımızda gördüğümüz bir kaç şeyi saymak, ayak tabanlarımızı ve oturduğumuz yeri hissetmek, dikkati buraların niteliklerine getirmek yani sıcak mı soğuk mu, sert mi yumuşak mı fark edebilmek en basit anda olma yöntemleridir. Ayrıca nefeste şimdi ve burada olmak için bir çapa görevi görür. Nefesimizin burnumuzdan girişi, bedenimizde bir dalga gibi gezinip tekrar burun deliklerinden çıkışına dikkati getirmek ve düşüncelere dalıp gittiğimizde tekrar nefese dönmek en basit ve yaygın kullanılan mindfulness tekniğidir.
Şimdiden başka gidecek yerimiz yok.
Zihin ve beden sağlığımızı korumak elimizde…