Aynı gök kubbenin altında yaşayan, aynı havayı soluyan, aynı güneşle ısınan ama aynı hayatı yaşayamayan insanların dünyası bu dünya.
Üç bin yıl sonrası için varsayımlarda bulunuyor bilim insanları. Uçan arabalardan, her işimizi yapacak robotlardan, tedavisi bulunacak hastalıklardan bahsediyorlar. Ortalama insan ömrünün yüz yirmi yıla çıkacağından bahsediyorlar. Ama bu yüz yirmi yılın nasıl doldurulacağından kimse bahsetmiyor. Üç bin yıl sonrasını gören gözleri, aynı takvimi yaşadıkları çağın nasıl kana bulandığını görmüyor. Milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki bir gök cisminin dönerken çıkardığı sesi işiten kulakları, yanı başlarında feryat eden insanların çığlıklarını duymuyor.
Peki, siz yüz yirmi yıl yaşamak ister miydiniz? Doğu Türkistan’da, Afrika’da, Filistin’de bir baba ya da anne olsaydınız mesela. Yüz yirmi yıl çocuklarınızın bombalar altında, zulüm altında can verdiğini görmeye dayanabilir miydiniz? Sabah çıkarken akşama dönmeyebileceğinizi ya da akşam dönerken evinizden bir daha çıkamayabileceğinizi bilerek kaç yıl yaşamak isterdiniz?
Bir çocuk olsaydınız mesela! Hiç oyuncağınız olmadan, dilediğinizce karnınızı doyuramadan, her an bir yakınınızı veya kendi minicik hayatınızı kaybetme korkusuyla kaç yıl yaşamak isterdiniz?
Bir dede ya da babaanne olsaydınız, diyecek bir cümle bile kuramıyor insan. Çünkü torunlarını görecek yaşa kadar bile yaşayamıyor insanlar.
Neredesiniz ey bilim insanları, politikacılar, sanatçılar, iş insanları… Neredesiniz milyon dolarların, gösterişli orduların, medya dünyasının hükümranları… Neredesiniz, insan etiketiyle doldurulan dünyanın sıradan insanları… Siz neredesiniz?
Çığlık çığlığa bağırıyorlar! Bir yangın var yanı başınızda, bir kıyım, bir can pazarı. Küçücük bedenleri, masum insanları katlediyor yirmi birinci asrın cellâtları. Siz neredesiniz? Bombalara, çelik mermilere, güdümlü füzelere karşı koyamıyor işte sapan taşları. Yıkıntılar altında solan bedenleri, duran kalpleri diriltemiyor işte modern çağın doktorları. Siz neredesiniz?
Biz neredeyiz? Yeni yıla mutlu girmenin planlarını mı yapıyoruz? Birikimlerimizi altınla mı değerlendiriyoruz? Yeni bir elbise mi alıyoruz? O atılan bombaları satın alacak ürünleri mi tüketiyoruz?
Doğu Türkistan, Gazze, Suriye, Irak, Yemen, Afrika… Farklı coğrafyalar gibi görünse de mazlumun vatanı acısını hissedenlerin yüreğidir. Yüreğimiz nerede, biz neredeyiz?
Allah’ım biz neredeyiz? Zulmü görüp seyirci olurken, ellerimiz bir dua için bile kalkmıyorken, yüreğimiz sızlamıyorken, hemen unutup hiçbir şey yokmuş gibi yaşıyorken biz neredeyiz?
Allah’ım, insanlardan fayda yok… Sen onlara yardım et… Bizleri de affet…